23 Kasım 2010 Salı

‘Kıskanma ne olur çalış senin de olur’!

Geçenlerde Hüseyin Gülerce Zaman gazetesindeki köşesinde ‘Endişeler, cemaat ve cevap’ başlıklı oldukça ilginç bir yazı kaleme aldı. http://zaman.com.tr/yazar.do?yazarno=1038

Yazısında Sayın Gülerce ‘Gülen hareketi’ hakkında öz eleştiri bağlamında bir soru sordu;
‘bu hareket dünyanın dört bir tarafında makul ve makbul bulunurken, kendi ülkemizde hâlâ tasvip etmeyenler çıkıyorsa, kendimizi sorgulamamız lazım. Hangi kusurlarımızdan dolayı yanlış anlaşılıyoruz, yanlış algılanıyoruz, buna bakmamız lazım’
Bence de önemli bir soru bu. Algılamada bir yanlışlık var ise bu problemin masaya yatırılması elbette gerekli. Algıların gerçek olarak telakki edildiği bir dünyada yaşıyoruz çünkü.
Peki, bu hareket kendini anlatmakta elinde geleni bu güne kadar yapmış mıdır? Bu soruya tamamıyla olmasa da büyük oranda yapmıştır diyebilirim. Anlatımda elbette eksikler vardır, tavır, davranış ve ifadelerde kuşku uyandıracak, hassasiyetleri tahrik edecek şeyler de olmuş olabilir.
Türkiye gibi hassasiyetlerin alabildiğine kaşındığı, her türlü provoke eylemlere açık, psikolojik harp uzmanlarının bol olduğu bir ülkede yaptığınız her harekete, her icraata dikkat etmek zorundasınız. Bu yaptığım iş en kötü ihtimalle nasıl algılanır diye düşünmek ve ona göre hareket etmeye mecbursunuz. Bu sağlıklı bir durum mudur? Elbette ki hayır.
Ama unutmayalım ki toplumumuzda karşılıklı güvensizliğin getirdiği hastalıklı bir zeminin varlığı söz konusu.
Peki, bu karşılıklı güvensizliği nasıl çözeceğiz?
Her iki tarafa da bu konuda ciddi görevler düşüyor. Yani Hizmet hareketine gönül vermişlere ve bu hareket hakkında endişe duyanlara.
Anlamaya çalışmak zannediyorum işin püf noktası. Ama önyargısız olarak.
Hizmet hareketine şöyle bir geriye çekilip sakin bir bakmaya çalışalım.
Bu hareketin temelde iki tarafı var. Biri Sayın Fethullah Gülen, diğeri ise gönül verenler.
Her demokratik ülkede olduğu gibi ‘suç olmamak kaydı ile’ herkes düşüncelerini özgürce ifade edebilir. Sayın Fethullah Gülen’in de yapığı bundan ibarettir. Düşüncelerini dünyanın en şeffaf yeri olan cami kürsülerinde ifade etmiştir. Düşüncelerinde suç unsuru hiç bir şeyin olmadığı da mahkeme kararları ile nettir. Yargıtay ceza kurulu oy birliği ile suçsuzluğunu onaylamıştır.
Bu, olayın Sayın Fethullah Gülen’e bakan yönüdür. Bir diğer yönü de onun düşüncelerinin takipçileridir.
Gene her demokratik ülkede olduğu gibi insanlar hiçbir zorlama olmadan, tamamen kendi iradeleri ile istedikleri kişiyi sevip sayabilirler ve istedikleri kişilerin fikirlerini hayatlarına rehber yapabilirler. Bu da gayet normaldir.
Kimsenin ne Sayın Fethullah Gülen’e niye fikirlerini açıklıyorsun diye sormaya, ne de kendisini seven ve sayanlara neden bu zatın fikirlerini kabul ediyorsunuz diye suçlamaya hakkı yoktur.
Suç olmayan fikirleri hayatına rehber yapanların da her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gibi devletin her kademesinde görev yapmaya hakları vardır. Aynı zamanda okul açmaya da, yurt açmaya da, öğrencilere burs vermeye de hakları olduğu gibi. Üstelik devletten beş kuruş para talep etmeden, kendi ceplerinden harcayarak.
Fikirler özgürce ifade edilir, dileyen kabul eder dileyen etmez. Sayın Gülen’in fikirlerine katılmaya bilirsiniz. Ama ne o zatı ne de bu harekete gönül verenleri karalamaya hakkınız yoktur.
Fikirler demokratik bir ortamda özgürce mücadele etmelidir. Siz de bir fikir ortaya atarsınız insanlar beğenirse peşinizden giderler.
Bel altı vurmak, iftiralar atmak medeni insanlara yakışmaz.
Bu yazıya ve üslubuma yakışmayacak ama ısrarla anlamaya çalışmayıp iftiralar atanlara, bel altı vuranlara, ön yargılarının esiri olanlara verilecek cevap onların seviyesinde olması lazımdır.
Ben de yazımı o seviyede bitirmiş olayım.
Kıskanma ne olur çalış senin de olur.

23 Kasım 2010

Serdar Turgut'a katılmıyorum

Din konusunda liberal değilim. Ve bu görüşe katılmıyorum. İnanan biri olarak katılmam da mümkün değil. Bu başka din mensupları için de bunun böyle olduğunu düşünüyorum.
Evet, Habertürk deki köşesinde yazmış olduğu görüşüne katılmıyorum.

Sayın Turgut’un iddiası şu; ‘bir anne baba çocuğuna hiçbir dini telkin yapmadan büyütmeli. Din konusunda insanlar özgürce ve kendi doğrularına göre karar vermeleri gerek. Çocuk büyüdüğünde özgür bir birey olarak kendi kararını verir’.

Evet, Serdar Turgut bu görüşte ve bunu kendi çocuğuna da uyguladığını söylüyor. Kendi ailesi de Serdar beye bunu uygulamış. Bununla birlikte çocuğuna din ve inanç gibi ağır bir konuda karar vermesini kolaylaştıracak düşünme yöntemlerini de öğretirim diyor.

Serdar beyin savunduğu bu görüş aslında bildik bir görüş. Liberal düşünce bunu söyler. ‘Özgür birey’, ‘kendi seçim hakkı’ gibi kavramlar kulağa gayet hoş gelen şeyler. Çocuğun yetiştirilmesinde pek çok konuda buna evet. Çocuklarımız bizim gibi olmak zorunda olmamalı. Kendi tercihlerini seçebilmeli.

Ama din konusunda liberal değilim. Ve bu görüşe katılmıyorum. İnanan biri olarak katılmam da mümkün değil. Bu başka din mensupları için de bunun böyle olduğunu düşünüyorum

Eğer inandığınız din sizi sonsuz bir kurtuluşa, mutluluğa davet ediyorsa, hayatın bir sınav olduğunu ve bu sınavı ancak bizi yaratan sonsuz gücün çizdiği çerçevede yaşama şartına bağlıyorsa, bu şarta uyulmadığı takdirde -eğer mağfiret edip affetmezse- sonsuz bir azap söz konusu ise burada liberal olmam mümkün değil.

Eğer bu değerlere inanıyorsam ve çocuğuma merhamet ediyorsam benim çocuğumun yetişmesinde canımı dişime takıp onu inançlı olarak yetiştirmem gerekir. Niye çocuğumu inandığım ve doğru bildiğim değerlerle tanıştırmayayım?

Eğer inanmıyorsam ya da inandığımı zannettiğim değerlere karşı tereddütlerim var ise belki o zaman bu konuda çocuğumu özgür bırakabilirim.

Bu doğrudan inanç ile alakalı bir konu. Dünyada çocuğumu uçuruma giderken görsem bu onun bireysel tercihidir, özgür iradesi ile intihara kalkmıştır diyemeyeceğim gibi inandığım ahiret için de bireysel tercihini kullansın demem, daha doğrusu ‘diyemem’.

İşte Serdar Turgut’a anlatmak istediğim konu tırnak içerisine aldığım ‘diyemem’ kelimesinde gizli. İnanıyorsam bu böyle.

Bu dinin doğasında olan bir durumdur. İnanç dünyasında Serdar beyin düşüncesinin yani liberal düşüncenin pratik karşılığı yoktur ve olamaz.

kırmızı et fiyatları ve cemaat

Şimdilik adını vermek istemeyen bir yetkili cemaatin inek sürülerine sızdığı yönünde önemli açıklamalarda bulundu.
Kırmızı et fiyatlarının düşmemesinde cemaatin parmağı olduğu ortaya çıktı!

Yurt dışından ithal et getirilmesine kadar bütün çalışmalara rağmen et fiyatlarının bir türlü düşürülememesi kamuoyunda infiale yol açmıştı.

Vatandaşa ucuz et yedirmek için hükümetin yaptığı çabaların sonuç vermemesi acaba bu işin arkasında bir bit yeniği mi var şeklinde yorumları beraberinde getirmişti.

Şok iddia

Kırımızı et fiyatlarının bir türlü düşmemesinde cemaatin parmağı olduğu ortaya çıktı.

Şimdilik adını vermek istemeyen bir yetkili cemaatin inek sürülerine sızdığı yönünde önemli açıklamalarda bulundu.

Gerekirse konu ile ilgili bir de kitap yazmayı düşündüğünü belirten yetkili şunları söylerdi;

‘Uzun zamandan beri teknik takipteydik. İlk belirlemelerimize göre cemaatin ineklerden sorumlu bir ‘imamı’ olduğu bulgusuna ulaştık. Kod adının ‘Çemişkezekli Şaban’ olduğunu belirledik. Araştırmalarımız cemaatin başta orta Anadolu ve Amik ovasındaki ineklere sızdığını ortaya çıkardı.’

İsmini yazmamızı istemeyen yetkili yazacağı kitap için şimdiden bazı gazeteciler ile besi çiftliklerinde gizli görüşmeler yaptığını, kendisine bu konuda lojistik destek veren medya mensuplarına teşekkürü bir borç bildiğini söyledi.

Anguslar da cemaatten

Eşkali tespit edilen ineklerin imamı Çemişkezekli Şaban’ın yanı sıra, Şaban’a bağlı olarak altında çalışan küçükbaş hayvanlardan sorumlu imamın kim olduğu konusunda araştırmaların devam ettiğini söyleyen yetkili bazı ipuçlarına ulaştıkları müjdesine de verdi. Telefon dinlemelerinde bu ismin ‘Canavar Koyun Orhan’ olduğunu tahmin ettiklerini söyledi.

Yetkili ‘göreceksiniz bunları açıkladım diye cemaat hayatımı cehenneme çevirecek, millet olarak bu cemaat yüzünden vejetaryene döneceğiz anasını satayım’ demeyi de ihmal etmedi.

Yurt dışından getirilen Angusların da dünyanın çeşitli yerlerinde açılmış cemaate ait çiftliklerde yetiştirildiğini burada önemli bir ayrıntı olarak belirtelim.

Haberi gazeteci Nedim Çakır Amik ovasından bildiriyor…