27 Kasım 2015 Cuma

Küçük mahalle hesapları sıkışmışlığında medya özgürlüğü


Küçük mahalle hesapları sıkışmışlığında medya özgürlüğü 

Taraf Gazetesi Yazarı Mehmet Baransu tutuklandı, sesini çıkarmadın.

Bugün Gazetesi yazarı Gültekin Avcı tutuklandı, sesini çıkarmadın.

STV Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca tutuklandı, sesini çıkarmadın.

Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’ya tutuklama kararı çıkartıldı, sesini çıkarmadın.

Bugün grubuna çöküldü sesini çıkarmadın.

Ne olup bittiğini anlamamakta ısrar ettin.

Yaşananları AKP/Cemaat kavgası zannettin.

Yesinler birbirlerini dedin.

Hatta ellerini ovuşturdun.

Çünkü tutuklanan gazeteciler kendi mahallenden değildi.

Tehlikenin bir gün kendi kapına geleceğini asla anlamak istemedin.

Bak şimdi Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara temsilcisi Erdem Gül de tutuklandı.

Üstelik şimdiye kadar sahip çıkmadığın Mehmet Baransu ile aynı gerekçeler ve aynı amaçla tutuklandı.

Silivri Cezaevi, Saray’a biat etmeyen gazeteciler için toplama kampı haline geldiğini görmüyor musun?

Sen, ben, o demeden, küçük mahalle hesapları yapmadan bütün hukuksuzluklara karşı omuz omuza verme zamanıdır, farkında değil misin?

Bütün bunlardan sonra neler olup bittiğini hala anladıysan,

Cumhuriyet gazetesine kayyım atanıp, başına da bir 'yandaşı' getirdiklerinde anlarsın…

Erkam Tufan Aytav






25 Kasım 2015 Çarşamba

Ülkeyi savaşa sokuyorsam ben sokuyorum size ne!


Ülkeyi savaşa sokuyorsam ben sokuyorum size ne!

Böyle bir hali var ‘Başkomutanın’.

Bu çılgınlığı kendi iradesi ile mi yapıyor bundan emin değilim.

Sanki uluslararası bir gücün onayını alarak yaptı gibime geliyor.

Eğer böyleyse durum çok vahim demektir. 

Güvendiğiniz o güç size bir olta atar ve siz oltayı yutarsınız. Arkası da çorap söküğü gibi gelir.

Bakın tarihten size iki örnek vereyim.

Osmanlı’ya Almanya Rusya’yı ‘vur koçum merak etme’ demişti. İttihatçılar da vurmuştu. İşin finalinde Osmanlı işgal edilmiş ve İttihatçılar da ülkeden kaçmışlardı.

Saddam’a Kuveyt’e ‘gir koçum merak etme’ demişti ABD. Saddam da o güvenle girmişti. Finalin ne olduğunu gayet iyi biliyorsunuz. Ülke elden gitti ve Saddam yakalandığı delikte son fotoğrafını verdi.

Başkomutan umarım bu tarihi tecrübeleri dikkate alarak bu işe girmiştir.

Benden dost uyarısı diyeceğim ama aramızda bir dostluk olmadığı muhakkak.

Neticede aynı gemide yaşıyoruz. Gemi batarsa hepimiz boğuluruz.

Benden uyarması…

***

Dalaştığınız Rusya ise dikkat edeceksiniz.

Rusya bugün süper güç olmasa da refleksleri o yöndedir.

Onurunun kırılmasından hoşlanmaz.

Peki, ne yapar?
1. Doğal gazı kesmez. Ama doğal gaz hatlarında bu kış ‘ciddi arızalar!’ çıkar ve ne yapayım gaz veremiyorum der. Bu durumda kaçağınız ülke Rusya’nın müttefiki İran’dır. İran’dan da gaz değil hava alırız. 

Soğuktan donan halk ta Enerji bakanı Damat Berat Paşa’ya ne iş diye sorar.

Bu soruya o zaman ne cevap verir bilinmez.

2.  Rusya, Türkiye’den bütün ithalatını keser. Turist göndermez. Bunun sonucunda ekonomimiz perişan olur.
3. PKK'ya desteğini arttırır.

Yani Rusya'nın elinde epey koz var. 

İyi de hava sahamızı işgal etmelerine müsaade mi edecektik?

Elbette hayır.

Madem bugün grup konuşmasında Sayın Davutoğlu’nun dediği gibi Rusya ile dost ve müttefik ülkeyiz.

O zaman uçağı vurmayacaktın.

Nemi yapacaktık?

Mesela Rus uçağını taciz edebilirdik.

Mesela Rusya’ya nota verebilirdik.

Mesela konuyu uluslararası arenaya taşıyabilirdik.

Ama uçağı vurduk.

Hükümet pabucun pahalı olduğunu gördü ki bugün Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu Rus mevkidaşı Lavrov’u arayarak üzüntülerini bildirdi.

Ama badel harübül basra!



23 Kasım 2015 Pazartesi

İslami mahallenin para ve iktidar ile dansı

İslami mahallenin para ve iktidar ile dansı

Sosyolog Nilüfer Göle İslami kesimde kültürel kalitenin bu kadar düşebileceğini tahmin etmiyordum diyerek hayal kırıklığını dile getirmiş.

Bu hayal kırıklığı sadece Sayın Göle’de yok. Türkiye’de olan biteni gören herkeste var.

Toplumun büyük bir kesimi ‘dindarların’ insan kalitesinin bu kadar düşük olabileceğini, bu kadar ahlaktan yoksun olabileceklerini tahmin etmemişti.

İktidar ve parayla ilk defa tanışan İslami kesimin lehimlerinin kolayca eriyeceğini, güç sarhoşluğuna düşeceklerini ve bu sınavı kaybedeceklerini tahmin etmeliydik.

Bunu biraz açayım.

Ezilmiş toplumların para ile iktidar ile olan tanışması çoğu zaman problemli olmuştur.

Ezilmiş toplumlar iktidara geldiklerinde reaksiyoner ve rövanşist olurlar.

Gücü ele geçirince geçmişe ait bütün öfkeler, intikam duyguları ortaya dökülür ve kendilerine yapılanları bu sefer kendileri yapmaya başlarlar.

Geçmişte biriktirdikleri öfke en büyük motivasyon kaynaklarıdır. İkinci motivasyon kaynağı da sistemden pay alma heyecanıdır.

Sistemden pay alma heyecanını ‘Allah için kurban, küp için kavurma’ şeklinde özetleyebiliriz. 

Bir taraftan ‘cihat etme’ heyecanını yaşarken bir taraftan da ihalelerle, devletin her türlü imkanları ile palazlanırlar.  

Yıllarca devleti başkaları yemiştir. Artık yeme fırsatı kendilerine gelmiştir.

Ezilmiş toplum için bunun adı rövanştan daha ziyade ‘adalettir’.

Heyecan o kadar büyüktür ki iftira, hakaret, tehdit, adam kayırma, iltimas, irtikâp ‘adaletin tecelli etmesi’ için rahatlıkla kullanılabilir.

Böylelikle sistemin yeni zalimleri hemen oluverirler.

Adalet olarak tanımladıkları bütün zulümleri yaparken önlerine kim çıkarsa yıkıp geçerler.

Çünkü önlerine çıkanlar kendilerine ihanet eden kitlelerdir ve imha edilmesi gerekir. ‘Devletin bekası’ veya mutlak adaletin tesisi uğruna öldürülmesi gereken evlatlardır onlar.

Cumhuriyet dönemi boyunca sürekli horlanan, itilen, gerici diye aşağılanan bu kesimin ‘siyasal İslam’ rehberliğinde iktidarı ele geçirmesinin tabii sonucudur bu.

Bugün bu yaşananlar karşısında şaşırmamalıydık.

Perşembenin gelişi Çarşambadan belliydi.


Erkam Tufan Aytav