27 Aralık 2010 Pazartesi

Diyarbakırlı Berfin

Diyarbakır’lı Berfin

Asıl adı bende mahfuz.
Ben ona Berfin diyorum. Türkçesi Kardelen çiçeği.
Doğuda açan ya da daha doğru ifade ile açmaya çalışan milyonlarca çiçekten sadece bir tanesi.
Onu Diyarbakır’da şehrin varoşlarında faaliyet gösteren bir okuma salonunda tanıdım. Sekizinci sınıf öğrencisiymiş, Anadolu liselerine hazırlanıyormuş.
Okuma salonunda gördüğüm benzerleri gibi o da acılarla büyümüş, hayatın ağır yükünü sırtlayıp çocuk olmadan yaşlanmaya başlamış geleceğin annelerinden sadece biriydi o.
Berfin hiç hak etmediği acı hayatın faturasını çocuk kucaklarında, çok erken yaşlarda bulmuş.
Gelin onu biraz daha yakından tanıyalım.
Henüz daha dört yaşındayken siyasi olaylardan dolayı evleri yakılıp köyleri tahliye edilince Diyarbakır’a yeni bir hayat kurmaya gelmişler.
Küçük meleğimizin babası işsizlik ve psikolojik nedenlerden dolayı kendini yakıp intihar ederek omuzlarındaki tüm yükü bir miras gibi annesi ve kardeşlerine bırakır. Üç kız kardeşin en büyüğüdür Berfin.
Annesi temizlik yaparak, kendisi de küçük seyyar arabası ile sebze satarak hayatta kalmaya çalışırlar.
Büyük fedakârlıklarla kardeşlerini okutur ve kendi eğitimine de devam eder.
Annesi ve kardeşleriyle hayata tutunmaya çalışan meleğimiz aslında Anadolu Lisesi sınavlarından pek de korkmadığını söylüyor. O zaten en büyük sınavını daha dört yaşındayken vermiş.
Şu an 12 yaşında. Sekiz yıl önceki yıkım, daha dün yaşanmış gibi yüzüne ve ruhuna işlemiş. Çok hüzünlü, bundan daha kötü ne olabilir ki der gibi her şeye hazırlıklı. Kendilerini ev sahibinin insafına bırakmışlar. Ne olmak istediğini sorduğumuzda onun deyimiyle araştırmacı (bilim kadını) diye cevaplıyor. Ama söylerken yaşadıklarının etkisiyle gözlerinden ümitsizlik damlıyor.
Eğitim ve Halkla İlişkileri Geliştirme Derneği’nin (EHİDER www.ehider.com) açmış olduğu okuma salonunda Berfin ile sohbetimiz devam ederken şefkat meleği öğretmeni Nursultan hanım devreye giriyor ve ‘işte tam burada EHİDER olarak bizim misyonumuz devreye giriyor’ diyor ve ekliyor; ‘bu çocukların umut ve hayallerini yeniden yeşertecek somut adımlar atmaya çalışıyoruz, Berfin gibi yüzlerce meleğin elinden tutuyor, ücretsiz takviye ve Anadolu liselerine hazırlık kursları veriyoruz’.
Bu sırada Berfin’in öğretmeni Nursultan hanımın gözlerine büyük bir sevgi ve mutlulukla baktığını fark ediyorum.
Berfin’in yanından ayrılıp öğretmen odasına geçiyoruz. Öğretmeni anlamaya devam ediyor;
‘Hedefimizde dersleri erkenden başlatmak vardı. Ama öğrencilerin çoğu maddi açıdan rahat bir yıl geçirmek için diğer illere çalışmaya gitmişler. Maddi olarak en iyi öğrencilerimiz babası asgari ücretle çalışan çocuklar. Okuma salonlarımızda 10 nüfuslu bir ailede olan, evinde çamaşır makinesi olmayan, tek göz odalı eve doksan lira kira ödeyen, kendisine ait odadan geçtik bir çalışma masası bile olmayan, yokluktan değil de mezarlıkta su satarken çocuklardan yediği dayaktan şikâyet eden, dershane kaydına kucağında kardeşiyle gelen, tek derdi SBS olmayan, hayat sınavını da vermeye çalışan, üstü topraklarla örtülmüş çıkarılıp işlenmeyi bekleyen, varoşlardan var olmaya çalışan sayısız meleğimiz var.’
EHİDER’in Diyarbakır varoşlarında açtığı 21 tane okuma salonu var. Ücretsiz binlerce öğrenciye hizmet veriyor. Her sene 10/15 bin müracaat olduğunu öğreniyorum.
Altı yıldır hizmet veren bu okuma salonları Berfinlerin okuma umudu oluyor; hayatı, kaderi değişiyor. Sadece çocuğun değil ailesinin de kaderi değişiyor.
Neden bu okuma salonlarını şehrin içinde değil de varoşlarında açıyorsunuz diye soruyorum; çünkü şehre gidecek minibüs paraları dahi yok cevabını alıyorum.
Diyarbakırlı hayırsever işadamlarının katkıları ile yürüyen bu okuma salonlarında Anadolu liselerine hazırlık kursları veriliyor. Kazandıklarında ise lisede okuma imkânları olmadığı için burs imkânı da sunuluyor. Çok fakir aileler Kimse Yok mu derneğine bildiriliyor odunları kömürlerin alınıyor.
Başlangıçta bu okuma salonları ‘birileri tarafından’ taşlanmış, yakılmış. Ama onlar yılmamışlar. Millet sahiplendikçe bu saldırılar zamanla azalmış.
Öğretmen odasından çıktığımda kapının önünde Berfin gülerek bize bakıyor ve evine davet etmek istediğini söylüyor.
Öğretmeni Nursultan Hanım ile peki diyoruz. Berfin önde biz arkada Diyarbakır varoşlarının dar sokaklarında ilerliyoruz. Evde annesi bizleri karşılıyor. Odadaki tek divana buyur ediyorlar, kendileri yerde oturuyorlar. Berfin’e kardeşlerini soruyorum, satmak için köye sebze almağa gittiklerini söylüyor.
Berfin gözlerini öğretmeninin gözlerinden hiç ayırmıyor.
Annesi ne kadar ısrar ettiyse de rahatsız etmeyelim diyerek müsaade istiyor ve kalkıyoruz.
Kapıda annesi öğretmeni Nursultan hanıma Kürtçe bir şeyler söylüyor. Daha sonra ne dediğini öğreniyorum.
-‘İyi ki varsınız’-
Evet, iyi ki varsınız. Doğunun kardelen çiçeklerinin solmamaları için ter döken eğitim kahramanları. İyi ki varsınız.

THY'nin sponsor olduğu üçüncü takım

Onbeş gün önce St. Petersburg Gazeteciler Ligi Başkanı Alekseeva Marina Nikolaevna’dan gelen maili okuyunca önce çok şaşırmıştım.

Gelen mailinde “St. Petersburg Gazeteciler Ligi’nin düzenlemiş olduğu UMUT KUPASI adlı Uluslararası Gazeteciler Basketbol Turnuvasına davet ediyordu.

Turnuvadan amaçları görevi başında vefat etmiş gazetecileri anmak ve ailelerine yardımda bulunmakmış. Bu sene 16.sını yapıyorlarmış. İlk turnuva 1995 yılında yapılmış ve St. Petersburg ve Moskova medyasının mensupları katılmışlar. Zamanla turnuva uluslararası hale getirilmiş ve Litvanya da bu turnuvaya dâhil edilmiş, bu yıl da RUTİD (Rus Türk İşadamları Derneği) in destekleri ile Türkiye’de turnuvaya dâhil edilmiş olmuş.

Helal olsun Ruslara. Bir gazeteciler birliği ölmüş arkadaşlarının arkada kalmış ailelerine yardım için seferber olmuş. Ben Türkiye’de böyle bir şey şimdiye kadar duymamıştım.



Daveti kabul edip Türkiye medyasından bir takım kurmak için kolları sıvadım. Epey aradım taradım, medyada basketboldan anlayan adam bulmada gerçekten zorlandım. Bu işi gerçekten bilen gazeteci olarak sadece iki kişi olduğu tespit ettim. Biri Mithat Bereket, öbürü de Etyen Mahçupyan. İkisi de maça gelemedi. Hiç tahmin etmezsiniz ama Etyen Bey de vaktinde epey oynamış basketbolu. Şimdi buraya yazınca kızacak ama ben gene yazayım ‘ilermiş yaşına’ rağmen katılmayı çok arzu etti ama vaktini ayarlayamadı. Mithat Bereket’te randevularını iptal edemedi ve katılamadı.

Sonuçta ne mi oldu? Zar zor bir takım kurup Petersburg’a gittik. Bakın takim kimlerden oluştu; Sabah’tan Mahmut Övür, Radikal’den Enis Tayman, ATV‘den Alper Altuğ, CNN Türk’ten Onur Tan, Zaman’dan Celil Sagır, Medialog Platformdan Fatih Ceran ve ben.



Takımın halinden sonuç aslında belliydi ama biz gene de büyük bir cesaretle turnuvaya katıldık.

Rakiplerimiz Litvanya Medya karması, Peterburg Gazeteciler Ligi karması, Rusya Kablolu Televizyonlar (TKT) karması, Rus 100 TV kanalı bir de Rus NTV kanalı.

Sahaya çıktığımızda olayın ciddi olduğu farkettik ama artık çok geçti. Her biri 1.90 cm uzunluğunda dalyan gibi Rus gazetecilerini görünce sahadan kaçmak istedik ama mümkün olmadı.

Basketten ziyaret pinpon takımı görüntümüz vardı.

Umudumuz ve içimizde en uzunumuz olan CNN Türk’ten Onur Tan’dı, üniversite yıllarında basket oynamış. Bir ara ATV‘den Alper Altuğ yahu ben 1.60 boyumla ne yaparım deyip sahaya çıkmamak istedi ama kolundan tutup sahaya zorla soktuk. En ihtiyarımız Mahmut Övür’dü ama sahada nasıl koşuyordu bir görseniz.

Turnuva St. Petersburg Basketbol akademisinde, profesyonel hakemler eşliğinde gerçekleşti. Toplam iki maç yapıp hemen elendik. Bir ara fark çok ciddi açılınca top çevirelim de iyice rezil olmayalım dedik ama top ta çeviremedik. Velhasılı Ruslar bizi eze eze yendiler, birimizin bacağı döndü, benim de parmağım çıktı. Beni hemen hastaneye kaldırdılar ve parmağımı alçıladılar. Kırık parmakla ancak bu yazı bu kadar yazılabilir. Y ve Ş harflerine bir türlü basamıyorum.



Mazeret uydurup takımda yer almayan gazeteci dostlara da buradan teessüflerimi iletmiş olayım. Sayenizde rezil olduk.

Skoru sormayın ben de söylemeyim. Yenildik ama ezilmedik diyemeyeceğim, hem yenildik hem ezildik.

Ne yapalım biz de Türkiye Basketbol Medya karması olarak bundan sonra önümüzdeki maçlara bakacağız.

THY’nın Barcelona ve Manchester United’ten sonra sponsor desteği verdiği üçüncü takım biz olduk.

Formalarımızın sırtında Türk Hava Yolları yazıyordu.

Bu şeref de bize yeter.