Bir parti lideri dava arkadaşlarına ülkücü müsvettesi der mi? Bence demez. Kimseye akıl öğretecek değilim ama en azından dememeli.
Ama diyorsa dava arkadaşlığı diye bir şey kalmamış demektir. Yani artık farklı davaların insanlarısınız anlamına gelir bu.
Ne kadar önemli ve tarihi olursa olsun neticede alt tarafı bir referandum, evet ya da hayır diyeceksiniz. Bir liderin kendi dava arkadaşlarını telafisi imkânsız bir şekilde hakaret etmesi anlaşılabilir bir durum değildir.
Hele o dava arkadaşların sistemin en iğrenç işkencelerinden geçmiş ve hayatları karartılmış ülkücüler ise.
Vefa bu zihniyet için İstanbul’un sadece bir semti olsa gerek.
Ne bu hiddet bu celal?
Yanlış düşünüyorsunuz demesini anlarım, ama bu itici, kanatıcı ve aforoz edeci yaklaşımı anlayamam.
Bu psikolojinin arka planı olmalı.
Bence o arka planda dava düşüncesinde artık farklı kulvarların insanı olmakta yatıyor.
Bir lider için sürekli öfke hali ve dava arkadaşlarını aforoz etme yaklaşımları hayra alamet değildir.
Uzun süreden beri MHP tabanı ile yönetiminin yollarının ayrıldığı gözleniyordu zaten. Tabanın milliyetçi ve muhafazakâr olmasına mukabil yönetimin ulusalcı ve CHP zihniyetine yaklaştığı çok yazılıp çizildi.
Bu makas açılması partide ne getirir ne götürür hep birlikte göreceğiz.
Referandum işte bu süreci hızlandıracak.
CHP’nin anayasa değişimine neden hayır diyeceğini anlarım. Sistemin partisidir çünkü o. Ve varlık hikmeti Türkiye’nin demokratikleşmemesi, devletin toplum üzerinde kurduğu tahakkümün devamını sağlanmaktır. İstikrarlı bir duruştur hayır demesi.
DTP’nin derdinin üzüm yemek olmadığını, Kürt meselesinin çözümü için çalışmadıklarını biliyoruz. Ayrıca kendi kararlarını kendisinin vermediğini de. Partinin ipleri İmralı sakininin elinde. Parti KCK üzerinden ne deniyorsa yapmak zorunda. Yoksa ‘mahkeme edilip’ cezalandırılırlar. Onun için özgür iradeleri yoktur. Özgür iradeleri olsaydı ne derlerdi bilmiyorum. Ama demokrasiden ve değişimden yana olabileceklerini ümit etmek istiyorum.
Peki, MHP’ye ne demeli?
Sayın parti liderinin ağzından şimdiye kadar neden bu referandumda hayır diyeceklerinin cevabını şahsen ben duyamadım. Sürekli bağırıp çağırıyor.
Sayın lider YAŞ kararları ile hukuksuz bir şekilde hayatı karartılan mazlumların haklarını aramasını, YAŞ kararlarının yargıya açılmasını neden arzu etmez mesela?
Ya da CHP zihniyetinin arka bahçesi gibi çalışan yüksek yargının yapısının daha demokratikleşmesini?
Parti yönetimi çok mu mutludur CHP gibi refleks vermekten ve o zihniyete yaklaşmaktan.
İmralı sakini ile aynı safta yer almaktan.
Aynı ipte üç parti yan yana dizilmişler. CHP, DTP, MHP.
Bu üç parti için referandum iyi bir turnusol kağıdı oldu.
Ya vuvuzelalı parti yönetimi, tabanını kendisine benzetecek ki bu eşyanın tabiatına ters. Ayrıca bu ülkede iki CHP çok.
Ya da milliyetçi, muhafazakâr ve demokrat taban yönetimin rağmına referandumda evet diyecek.
‘Devlet’ zihniyetinin değişmemesi milliyetçi hareketin önündeki en büyük engeldir.
Dost acı söyler…
Erkam Tufan Aytav
23 Temmuz 2010 Cuma
22 Temmuz 2010 Perşembe
Can Ataklı doğru söylüyor
Can Ataklı doğru söylüyor
Can Ataklı’yı iyi tanırım ve severim, kişisel dostluğum da vardır. Özü sözü birdir. İnandığı gibi yazar, yazdığı gibi de inanır. Duruşu nettir, kelimeleri eğip bükmez, neyse odur. Heyecanlı anlatımı ile de tartışma programlarının vazgeçilmezlerindendir.
Pek çok konuda aynı şekilde düşünmesek de yer yer oturup medenice konuşuruz. Ekranlardaki kavgacı görüntüsünün aksine diyaloga açık bir yazardır. Kendi gibi düşünenlerden bu açıdan ayrılır.
Yazdıklarını dikkatle okurum. Çünkü onun yazdıkları toplumda belli bir kesimin yani laiklik hassasiyeti yüksek olan kesimin duygu ve düşüncelerini çok iyi yansıtır.
19 Temmuz pazartesi köşesinde dikkat çekici bir yazı yazdı. Yazısının başlığı da ‘Genelkurmay’a artık güvenmiyorum’ oldu.
Yazısında son dönemde Genelkurmay’ın cevaplaması gereken konularda suskunluğundan dem vuruyordu Sayın Ataklı. Özellikle AKP’yi ve Gülen’i bitirme planında Askeri savcılığın iddianamesi ve MİT’in tespit ettiği, Bugün gazetesinin yayınladığı Heron skandalı karşısında Genelkurmay'ın suskunluğuna isyan ediyordu.
İsyan etmekte de yerden göğe haklıydı. Genelkurmay olarak önce AKP’yi ve Gülen’i bitirme planı ile ilgili Albay Çiçek imzalı belgeye kâğıt parçası diyeceksiniz, arkasından apar topar çuval, çuval belgeleri toplayıp imha edeceksiniz, bilgisayar kayıtlarını temizleyeceksiniz, arkasından da belgenin orijinali, yani ıslak imzalı belge ortaya çıkınca da imza makinesinin arkasına sığınacaksınız. Hiçbir kurumun raporuna inanmayacaksınız ve nihayetinde de tam bir yıl sonra Askeri savcılık ortaya çıkacak ‘belge gerçek ama ‘Albay Çiçek üstlerini zora sokmak için tek başına bu planı hazırlamış’ diyecek, buna da herkesin inanmasını bekleyeceksiniz.
Aynı ‘o teröristleri çoban sanmıştık, onun için müdahale etmedik gibi çocukların bile inanmayacağı komik bir iddianame kaleme alacaksınız. Evet, Sayın Ataklı gibi gel de isyan etme.
‘TSK içerisindeki PKK’lılar’ skandalı patlaması karşısında Genelkurmay tek bir satır açıklama yapmadı. Üstelik MİT’in konuyu bildirmesi üzerinden bir yıl geçmesine rağmen.
Sayın Ataklı Genelkurmay’ın bu tavrına isyan etmekle birlikte her zaman olduğu gibi bu konuda da sonuna kadar ‘hüsn-ü zannını korumaya çalışıyor. ‘Yarbayım çok PKK’lı vuruluyor, çok zayiat veriyoruz, ya koordinatları değiştirin ya da Heronları düşürün’ cümlesini izah etmeye çalışıyor.
Bir üsteğmenin adamlarımız dediği PKK’lıların aslında TSK tarafından içlerine sokulmuş istihbaratçılar olabileceğini söylüyor.
Albay Çiçek imzalı belgede olduğu gibi gene hüsn-ü zannın sınırlarını zorluyor. Hem de gerçeğin böyle olmayacağı endişesini içinde acı bir şekilde tutarak.
Ümit ederim Sayın Ataklı’nın dediği gibidir. Cephede canını ortaya koyan ordumuz içinde hainlerin olması elbette hiç kimseyi mutlu etmez. Telsiz konuşmaları yalanlanmadığına göre mutlaka bu ifadelerin bir izahı vardır.
Günün birinde Genelkurmay elbette bir izah yapacaktır. Peki, bunun geçmiş açıklamaları gibi olmayacağını nereden bilelim? Boru dedikleri LAW silahı, kağıt parçası dediği gerçek belge çıkan, çoban dediklerini meğerse teröristmiş diyen, paramız olmadığı için sınır karakollarını tahkim edemedik diyen bir TSK üst yönetimi var karşımızda.
Her fırsatta TSK’nın yanında yer alan, TSK’yı yıpratmayalım diye çırpınan Sayın Ataklı ‘bütün bu iddialara karşı mantıklı, tatmin edici hiçbir açıklama getiremeyen Türk Silahlı Kuvvetlerinin tepe noktasına güvenim neredeyse artık kalmadı’ diyor.
Güvenim kalmadı derken haklıdır Sayın Ataklı. Ama sakın gözden kaçırmayın; itibar kaybı TSK’da değil, TSK’nın tepe noktalarındadır, yönetim kademelerindedir. Yoksa gözbebeğimiz ordumuz subayı, astsubayı ve erleri ile cephede canla başla kahramanca mücadele etmektedir.
İşte Genelkurmayın itibar konusunda geldiği nokta budur. Can Ataklı da böyle yazıyorsa durum gerçekten vahim demektir.
Can Ataklı’yı iyi tanırım ve severim, kişisel dostluğum da vardır. Özü sözü birdir. İnandığı gibi yazar, yazdığı gibi de inanır. Duruşu nettir, kelimeleri eğip bükmez, neyse odur. Heyecanlı anlatımı ile de tartışma programlarının vazgeçilmezlerindendir.
Pek çok konuda aynı şekilde düşünmesek de yer yer oturup medenice konuşuruz. Ekranlardaki kavgacı görüntüsünün aksine diyaloga açık bir yazardır. Kendi gibi düşünenlerden bu açıdan ayrılır.
Yazdıklarını dikkatle okurum. Çünkü onun yazdıkları toplumda belli bir kesimin yani laiklik hassasiyeti yüksek olan kesimin duygu ve düşüncelerini çok iyi yansıtır.
19 Temmuz pazartesi köşesinde dikkat çekici bir yazı yazdı. Yazısının başlığı da ‘Genelkurmay’a artık güvenmiyorum’ oldu.
Yazısında son dönemde Genelkurmay’ın cevaplaması gereken konularda suskunluğundan dem vuruyordu Sayın Ataklı. Özellikle AKP’yi ve Gülen’i bitirme planında Askeri savcılığın iddianamesi ve MİT’in tespit ettiği, Bugün gazetesinin yayınladığı Heron skandalı karşısında Genelkurmay'ın suskunluğuna isyan ediyordu.
İsyan etmekte de yerden göğe haklıydı. Genelkurmay olarak önce AKP’yi ve Gülen’i bitirme planı ile ilgili Albay Çiçek imzalı belgeye kâğıt parçası diyeceksiniz, arkasından apar topar çuval, çuval belgeleri toplayıp imha edeceksiniz, bilgisayar kayıtlarını temizleyeceksiniz, arkasından da belgenin orijinali, yani ıslak imzalı belge ortaya çıkınca da imza makinesinin arkasına sığınacaksınız. Hiçbir kurumun raporuna inanmayacaksınız ve nihayetinde de tam bir yıl sonra Askeri savcılık ortaya çıkacak ‘belge gerçek ama ‘Albay Çiçek üstlerini zora sokmak için tek başına bu planı hazırlamış’ diyecek, buna da herkesin inanmasını bekleyeceksiniz.
Aynı ‘o teröristleri çoban sanmıştık, onun için müdahale etmedik gibi çocukların bile inanmayacağı komik bir iddianame kaleme alacaksınız. Evet, Sayın Ataklı gibi gel de isyan etme.
‘TSK içerisindeki PKK’lılar’ skandalı patlaması karşısında Genelkurmay tek bir satır açıklama yapmadı. Üstelik MİT’in konuyu bildirmesi üzerinden bir yıl geçmesine rağmen.
Sayın Ataklı Genelkurmay’ın bu tavrına isyan etmekle birlikte her zaman olduğu gibi bu konuda da sonuna kadar ‘hüsn-ü zannını korumaya çalışıyor. ‘Yarbayım çok PKK’lı vuruluyor, çok zayiat veriyoruz, ya koordinatları değiştirin ya da Heronları düşürün’ cümlesini izah etmeye çalışıyor.
Bir üsteğmenin adamlarımız dediği PKK’lıların aslında TSK tarafından içlerine sokulmuş istihbaratçılar olabileceğini söylüyor.
Albay Çiçek imzalı belgede olduğu gibi gene hüsn-ü zannın sınırlarını zorluyor. Hem de gerçeğin böyle olmayacağı endişesini içinde acı bir şekilde tutarak.
Ümit ederim Sayın Ataklı’nın dediği gibidir. Cephede canını ortaya koyan ordumuz içinde hainlerin olması elbette hiç kimseyi mutlu etmez. Telsiz konuşmaları yalanlanmadığına göre mutlaka bu ifadelerin bir izahı vardır.
Günün birinde Genelkurmay elbette bir izah yapacaktır. Peki, bunun geçmiş açıklamaları gibi olmayacağını nereden bilelim? Boru dedikleri LAW silahı, kağıt parçası dediği gerçek belge çıkan, çoban dediklerini meğerse teröristmiş diyen, paramız olmadığı için sınır karakollarını tahkim edemedik diyen bir TSK üst yönetimi var karşımızda.
Her fırsatta TSK’nın yanında yer alan, TSK’yı yıpratmayalım diye çırpınan Sayın Ataklı ‘bütün bu iddialara karşı mantıklı, tatmin edici hiçbir açıklama getiremeyen Türk Silahlı Kuvvetlerinin tepe noktasına güvenim neredeyse artık kalmadı’ diyor.
Güvenim kalmadı derken haklıdır Sayın Ataklı. Ama sakın gözden kaçırmayın; itibar kaybı TSK’da değil, TSK’nın tepe noktalarındadır, yönetim kademelerindedir. Yoksa gözbebeğimiz ordumuz subayı, astsubayı ve erleri ile cephede canla başla kahramanca mücadele etmektedir.
İşte Genelkurmayın itibar konusunda geldiği nokta budur. Can Ataklı da böyle yazıyorsa durum gerçekten vahim demektir.
Etiketler:
Can Ataklı,
Genel Kurmay,
İlker Başbuğ,
PKK,
TSK
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)