İsmailağa Cemaati'nin açıklaması üzerine
İsmailağa Camii İlim ve Hizmet Vakfı adıyla Cemaat'in
resmi sitesi ismailaga.org'dan bir açıklama yayınlandı.
Bu açıklama "Barış ve Huzurun Teminatı, Adalet ve
İstikrarın Devamı İçin" başlığını taşıyordu.
Seçime giderken ki bu açıklamadan anlaşılıyor ki
kısaca Çarşamba Cemaati diye adlandırılan Mahmut Efendi Hazretlerinin
rehberliğindeki cemaat AKP’ye oy verecek.
Bu açıklamada dikkatimi çeken bazı paragrafları ve bu
paragraflar üzerine düşüncelerimi sizlerle ve bu metni kaleme alan dostlarla paylaşmak
istiyorum.
‘İçinde
bulunduğumuz İslam’ın 15. Asrının bütün İslam Dünyası ve Ümmet için, Allah’ın
izniyle yeni bir ihya ve inşa dönemi olacağından kuşku duymuyoruz’
Bu
temenniyi bir Müslüman olarak elbette paylaşıyorum, dualarım da zaten o
istikamette. Ancak yeni bir ihya ve inşa süreci ancak yetişmiş insan
sermayesiyle mümkün olabilir. Yani kalbi ve aklı aydınlanmış insanlarla. Ne
Türkiye’ye ne de Alemi İslam’a baktığımızda hiç de iç açıcı bir fotoğraf görmüyoruz
maalesef.
Bakın
geçenlerde Rehman ve Askari adında iki Müslüman akademisyen bir araştırma yapmış.
Araştırma konusu; İslam Ülkeleri ne kadar İslami? İyi bir soru değil mi?
Maalesef araştırmanın sonuçları o kadar iyi değil.
Araştırma
İslam’ın temel prensipleri ışığında yapılmış. Yani yalan konuşmama, hırsızlık
yapmama, sözüne sadakat, çalışkanlık, bencil olmama, vb.
208
ülke içerisinde ilk iki sırayı Yeni Zellanda ve Lüksemburg almış. Yine
Danimarka, İngiltere, Norveç listede önde bulunan ülkeler. İşin ilginç tarafı ‘İslamilikte’
İsrail bütün Müslüman ülkelerin önünde.
Malezya 38., Kuveyt 48. Sırada. Türkiye ise 103.
Sırada.
Durum
gerçekten İslam dünyası için vahim.
Türkiye’nin 103. Sırada
olması şaşırtıcı mı sizce? Fuhşun, uyuşturucunun 17 yaş altına kadar düştüğü,
rüşvetin, hırsızlığın revaçta olduğu bir ülkede yaşamıyor muyuz? Bırakın
revaçta olduğunu hırsızların parti aidiyeti sebebi ile şerefli ve onurlu olarak
ortalarda gezdiği, hırsızlığı ortaya çıkaran polislerin tutuklandığı bir ülke
değil mi burası?
Ya Hz.
Peygambere hareket edilip kibir isnat edilirken, Kuran’a haraka makara
dendiğinde bile sesini çıkarmayan/çıkaramayan bir ‘dindar’ kitlenin varlığını
göz ardı mı edeceğiz?
Siyasi
taassubun dinin en temel değerlerinin önüne geçtiğini görmemekte daha ne kadar
ısrar edeceğiz?
Eskiden
bu topraklarda Müslüman Adam diye bir kavram vardı. İyi insan demekti. Bu gün
bu kavramı gönül rahatlığı ile kullanabiliyor muyuz?
‘Bu şer
ittifakının nihai hedefleri ise, artık insanlığa hiç bir gelecek vaadi olmayan
kendi zalim ve köhnemiş modern dünyalarının devamı için yegane tehdit
gördükleri İslam Dünyasını ve onun ana omurgasını teşkil eden Ehl-i Sünnet
dünyasını çökertmek ve tasfiye etmektir’
Dünyada
bir şer ittifakı var ve bu ittifak Ehl-i Sünnet dünyasını çökertmek ve tasfiye
etmek istiyor deniyor metinde. Böyle bir ittifak elbette vardır. Buna itirazım
yok. Ancak AKP’nin dış politikalarının bu şer ittifakına bilerek veya
bilmeyerek nasıl hizmet ettiğini de görmemiz gerekmez mi?
Bakın
Mısır’da İhvan, AKP’nin yanlış yönlendirmeleriyle ne hale geldi? İhvan’a ‘bu
dönemde darbe olmaz dik durun’ diyerek ateşe atan kimlerdi? Peki, darbe
olduktan sonra da merak etmeyin Sisi bir haftaya gidecek diyenler?
Kimlerdi
Suriye’ye girdik mi ikindi namazını Şam’da kılarız diyenler, kimlerdi Suriyeli
muhaliflere ‘yürüyün aslanlarım’ diyerek arkasında duramayacağı taahhütlerde
bulup onları ateşe atanlar? Hani iki üç haftaya Esat rejimi düşecekti?
İşte
Libya’nın, Suriye’nin hali. Bu içler acısı durumda AKP’nin ayakları yere
basmayan, ütopik politikalarının hiç mi rolü yok?
Bugün
Sünni dünya kan ağlıyorsa, maalesef AKP’nin bu politikalarının önemli bir payı
yok mu?
"Ülkemizin çalkantılı siyasi geçmişi ve kültürel
kırılma süreçlerinde, toplumumuzun barış ve huzurunun teminine büyük katkılar
sağlamış, dini hayatın tanziminde ve Diyanet camiasının hizmetlerinin devamında
daima önemli ve hayırlı işler başarmış Diyanet Kurumunun belli çevreler
tarafından hedef haline getirilmesi, bizde, maalesef başından beri
vurguladığımız aynı küresel projenin bir parçası olduğu izlenimine yol açmıştır.
Diyanet kurumu elbette bu ülke için
önemli. Yıpratılmaması da lazım. Bunda mutabıkız.
İyi ama Diyaneti yıpratan kim?
Diyaneti bir partinin emrine veren mi? Yoksa buna itiraz edenler mi?
Bu yıpranma sürecinde Diyanetin siyasallaşmasının
hiç mi rolü yok?
Diyanet tek parti döneminden buyana
hiç bu kadar siyasallaşmamıştı. Farkında değil misiniz?
Ne din ne diyanet hiçbir parti ile
kol kola giremez, girmemeli. Girdiği zaman diğer partilere oy verenlerin
gözünde ne hale düşeceği malum değil mi?
Retwit yaptığı için, hırsız var
dediği için, bir cemaate gönül verdiği için Diyanetten atılan imamların varlığını
görmüyor musunuz?
Hele Soma faciası esnasında
hutbelerde işçilerin canının patronlara emanet olduğu, Allah hesap verecekleri
söylenmesi gerekirken ‘aşırı tedbir uygulamanın Allah’a şirk koşmaktır’ hutbesi
ne anlama geliyordu?
Peki, Diyanet tevazuu Papa’dan mı
öğrenmek durumunda? Papa sade arabaya binerken bu saltanat merakı neyin
nesidir? İslam'ın temel öğretilerinden biri tevazu değil midir?
Bakın bu ülkede milyonlarca insan
evine et götüremiyor ve açlık sınırının altında yaşıyor. Diyanet İşleri Başkanı
o son model mersedese binip jakuzili evlerde oturacağına açlık sınırında
yaşayan imam ve müezzinlerin halini düşünse daha İslami davranmış olmaz mıydı?
Üstelik
bunu ‘aleme ibret’ diye yapsaydı ve bu ülkeyi yönetenlere tevazu dersi
verseydi?
Nedir bu debdebe merakı, tutkusu?
İslam’ı temsil konumundaki kişilerin
ne milletin parasıyla ne de kendi paraları ile kısaca hiç bir şekilde lüks
yaşam hakları yoktur. Rehberimiz Allahın Resulü (SAV) bize bunu öğretmedi mi?
Birkaç defa huzurunda bulunma şerefi ile şereflendiğim Mahmut Efendi Hazretlerinin sade yaşamı, mütevazı hali bizlere bir ders vermiyor mu?
Tevazuu değince dinimizi temsil etttiği iddiasındaki Diyanet İşleri
Başkanımız değil de Budist Gandi veya Papa akla geliyor. Bu sizi rahatsız
etmiyor mu? Bu işte bir tuhaflık yok mu?
Şimdi bu soruları sormak, İslam’ın en
temel öğretisi tevazuu hatırlatmak, bu fakir halk gibi yaşa demek neden
Diyaneti yıpratmak olmuş oluyor?
Mahmud
Efendi Hazretlerimizin önderliğinde hak, hakikat ve adaletin hakim olduğu;
huzur, barış ve kardeşlik içinde, güçlü, istikrarlı, emin bir ülke ve yaşanmaya
değer bir dünya için mücadelemize ve dualarımıza kararlılıkla devam edeceğiz"
Güzel ve doğru bir temenni ve dua. İyi
ama şu anda ülkemizde hak, hakikat ve adalet, huzur, barış ve kardeşliğin hakim
olduğunu gerçekten düşünüyor musunuz?
Erdoğan ve AKP üzerinden yaşanan
kamplaşmaları, kendi gibi düşünmeyenlerin düşman ve hain ilan edildiğini,
yargının adaleti değil de siyasi bir düşünceyi temsil ettiğini görmüyor
musunuz?
Allah adaleti emretmiyor mu?
Emrediyor da nasıl oluyor o zaman hırsızların polisleri tutukladığı bir
Türkiye’de sesiniz çıkmıyor? Çıkmadığı gibi istikrarın yanındayız
diyebiliyorsunuz?
Rant, kibir, kayırmacılık, dalkavukluk almış başını gidiyor, farkında değil misiniz?
AKP'ye yakın medyanın halini ve üslubunu İslami buluyor ve tasvip ediyor musunuz?
Bir cemaate cadı avı uygulanıyor,
tekfir ediliyor, CİA ajanı diyor. Bu iddiaların doğru olmaması durumunda-ki
doğru değil, bu iddiaları atanların
Allah katında ne duruma düşeceğini dini iyi bilenler olarak iki çift sözünüz olmayacak mı?
Yoksa siz de aynı koroya mı katıldınız? Bırakın bir Müslümanı bir insana, bir gruba, bir cemaate iftira atmak bu kadar kolay mı? Dünyada olmasa Allah indinde hiç mi sorumluğu yok?
Hadi bu yazdıklarım size bir şey anlatmıyor;
Fakir öğrencilere burs verdiği için
tutuklanan o hacı amcanın fotoğrafı da mı size bir şey anlatmıyor?
Bütün bu yaşananlardan sonra hala 'istikrardan' yana mısınız?
Erkam Tufan Aytav