29 Mayıs 2015 Cuma

Savcı Bey'in masasının üzerindeki gazeteler...

Savcı Bey'in masasının üzerindeki gazeteler...

Dün İstanbul Başsavcı Vekili Fuzuli Aydoğdu’ya ‘şüpheli’ sıfatıyla ifade verdim.

Sağ olsunlar, yüzlerce dost geçmiş olsun ve tebrik mesajı gönderdi veya bizzat aradı. Buradan her birine ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Açık söyleyeyim geçmiş olsun mesajlarından ziyade ‘tebrik’ mesajları daha çok hoşuma gitti.

Neler soruldu şeklindeki sorularınıza maalesef cevap veremeyeceğim, çünkü her ne hikmetse soruşturmaya gizlilik kararı konmuş. Yani anlayacağınız çok gizliymiş bu soruşturma.

İçerik hakkında yazamayacağım ama Savcı Beye ifade vermem esnasında gördüğüm bir manzarayı sizlerle paylaşmak istiyorum.

İfade başlamadan önce Savcı Bey’in masasının üzerindeki gazeteler gözüme ilişti. Hangi gazeteler diye baktığımda kamuoyunda yandaş diye bilinen ve Hizmet Hareketi hakkında her gün iftira atmaktan çekinmeyen gazeteler olduğunu gördüm. 

Bu gazeteler Star, Yeni Şafak, Sabah, Akit gazeteleriydi.

Zaman, Cumhuriyet, Sözcü, Bugün, Taraf gibi gazeteler yoktu. Ne hikmetse masasında sadece AKP'ye yakınlığı ile iftihar eden bu gazeteler vardı. 

İşin ilginç tarafı bu gazeteler oldukça görünür bir şekilde masasının üzerinde duruyordu.

Elbette bir savcı dilediği gazeteyi okur, kimse ona bir şey diyemez.

Ancak alabildiğine politize olmuş, kutuplaşmanın hat safhada olduğu, yargının AKP'ye bağlandığı iddialarının konuşulduğu bir ortamda bir savcı ifade alırken masasının üzerine koyacağı gazeteler konusunda daha özenli olmalıdır.

Hele ifade aldığı kişi ‘Hizmet Hareketi’ne gönül vermiş – bununla da iftihar eden- ve Onursal Başkanının Fethullah Gülen olduğu bir vakfın başkan yardımcısı ise ve ifade alınan konu Hizmet Hareketine atılan iftiralar ise.

Böyle bir zamanda Savcı Beyin kendisini sübjektif ve ön yargılı gösterebilecek her türlü fotoğraftan kaçınması gerekir.

Bu gazeteler ifade almadan önce özellikle konuyorsa, buradan da bir mesaj verilmek isteniyorsa ona bir şey diyemem.

Bu fotoğraf ifade verende adeta şöyle bir algı oluşturuyor; bu savcı Cumhuriyet’in savcısı mı yoksa bir Partinin savcısı mı?

İfade vermeden önce Savcı Bey de bu konuda düşüncelerimi ve bu sebeple kendimi karşısında güvende hissetmediğimi söyledim.

Diyeceksiniz ki yahu yargının çivisi çıkmış. Senin taktığım şeye bak!

Vallahi siz de haklısınız.

Benimki de saflık işte…

Erkam Tufan Aytav









27 Mayıs 2015 Çarşamba

İsmailağa Cemaati'nin açıklaması üzerine

İsmailağa Cemaati'nin açıklaması üzerine

İsmailağa Camii İlim ve Hizmet Vakfı adıyla Cemaat'in resmi sitesi ismailaga.org'dan bir açıklama yayınlandı. 

Bu açıklama "Barış ve Huzurun Teminatı, Adalet ve İstikrarın Devamı İçin" başlığını taşıyordu.

Seçime giderken ki bu açıklamadan anlaşılıyor ki kısaca Çarşamba Cemaati diye adlandırılan Mahmut Efendi Hazretlerinin rehberliğindeki cemaat AKP’ye oy verecek.

Bu açıklamada dikkatimi çeken bazı paragrafları ve bu paragraflar üzerine düşüncelerimi sizlerle ve bu metni kaleme alan dostlarla paylaşmak istiyorum.

‘İçinde bulunduğumuz İslam’ın 15. Asrının bütün İslam Dünyası ve Ümmet için, Allah’ın izniyle yeni bir ihya ve inşa dönemi olacağından kuşku duymuyoruz’

Bu temenniyi bir Müslüman olarak elbette paylaşıyorum, dualarım da zaten o istikamette. Ancak yeni bir ihya ve inşa süreci ancak yetişmiş insan sermayesiyle mümkün olabilir. Yani kalbi ve aklı aydınlanmış insanlarla. Ne Türkiye’ye ne de Alemi İslam’a baktığımızda hiç de iç açıcı bir fotoğraf görmüyoruz maalesef.

Bakın geçenlerde Rehman ve Askari adında iki Müslüman akademisyen bir araştırma yapmış. Araştırma konusu; İslam Ülkeleri ne kadar İslami? İyi bir soru değil mi? Maalesef araştırmanın sonuçları o kadar iyi değil.

Araştırma İslam’ın temel prensipleri ışığında yapılmış. Yani yalan konuşmama, hırsızlık yapmama, sözüne sadakat, çalışkanlık, bencil olmama, vb.

208 ülke içerisinde ilk iki sırayı Yeni Zellanda ve Lüksemburg almış. Yine Danimarka, İngiltere, Norveç listede önde bulunan ülkeler. İşin ilginç tarafı ‘İslamilikte’ İsrail bütün Müslüman ülkelerin önünde.

Malezya 38., Kuveyt 48. Sırada. Türkiye ise 103. Sırada.

Durum gerçekten İslam dünyası için vahim.

Türkiye’nin 103. Sırada olması şaşırtıcı mı sizce? Fuhşun, uyuşturucunun 17 yaş altına kadar düştüğü, rüşvetin, hırsızlığın revaçta olduğu bir ülkede yaşamıyor muyuz? Bırakın revaçta olduğunu hırsızların parti aidiyeti sebebi ile şerefli ve onurlu olarak ortalarda gezdiği, hırsızlığı ortaya çıkaran polislerin tutuklandığı bir ülke değil mi burası?

Ya Hz. Peygambere hareket edilip kibir isnat edilirken, Kuran’a haraka makara dendiğinde bile sesini çıkarmayan/çıkaramayan bir ‘dindar’ kitlenin varlığını göz ardı mı edeceğiz?

Siyasi taassubun dinin en temel değerlerinin önüne geçtiğini görmemekte daha ne kadar ısrar edeceğiz?

Eskiden bu topraklarda Müslüman Adam diye bir kavram vardı. İyi insan demekti. Bu gün bu kavramı gönül rahatlığı ile kullanabiliyor muyuz?

‘Bu şer ittifakının nihai hedefleri ise, artık insanlığa hiç bir gelecek vaadi olmayan kendi zalim ve köhnemiş modern dünyalarının devamı için yegane tehdit gördükleri İslam Dünyasını ve onun ana omurgasını teşkil eden Ehl-i Sünnet dünyasını çökertmek ve tasfiye etmektir’

Dünyada bir şer ittifakı var ve bu ittifak Ehl-i Sünnet dünyasını çökertmek ve tasfiye etmek istiyor deniyor metinde. Böyle bir ittifak elbette vardır. Buna itirazım yok. Ancak AKP’nin dış politikalarının bu şer ittifakına bilerek veya bilmeyerek nasıl hizmet ettiğini de görmemiz gerekmez mi?

Bakın Mısır’da İhvan, AKP’nin yanlış yönlendirmeleriyle ne hale geldi? İhvan’a ‘bu dönemde darbe olmaz dik durun’ diyerek ateşe atan kimlerdi? Peki, darbe olduktan sonra da merak etmeyin Sisi bir haftaya gidecek diyenler?

Kimlerdi Suriye’ye girdik mi ikindi namazını Şam’da kılarız diyenler, kimlerdi Suriyeli muhaliflere ‘yürüyün aslanlarım’ diyerek arkasında duramayacağı taahhütlerde bulup onları ateşe atanlar? Hani iki üç haftaya Esat rejimi düşecekti?

İşte Libya’nın, Suriye’nin hali. Bu içler acısı durumda AKP’nin ayakları yere basmayan, ütopik politikalarının hiç mi rolü yok?
Bugün Sünni dünya kan ağlıyorsa, maalesef AKP’nin bu politikalarının önemli bir payı yok mu?

"Ülkemizin çalkantılı siyasi geçmişi ve kültürel kırılma süreçlerinde, toplumumuzun barış ve huzurunun teminine büyük katkılar sağlamış, dini hayatın tanziminde ve Diyanet camiasının hizmetlerinin devamında daima önemli ve hayırlı işler başarmış Diyanet Kurumunun belli çevreler tarafından hedef haline getirilmesi, bizde, maalesef başından beri vurguladığımız aynı küresel projenin bir parçası olduğu izlenimine yol açmıştır.

Diyanet kurumu elbette bu ülke için önemli. Yıpratılmaması da lazım. Bunda mutabıkız.

İyi ama Diyaneti yıpratan kim? Diyaneti bir partinin emrine veren mi? Yoksa buna itiraz edenler mi?

Bu yıpranma sürecinde Diyanetin siyasallaşmasının hiç mi rolü yok?
Diyanet tek parti döneminden buyana hiç bu kadar siyasallaşmamıştı. Farkında değil misiniz?

Ne din ne diyanet hiçbir parti ile kol kola giremez, girmemeli. Girdiği zaman diğer partilere oy verenlerin gözünde ne hale düşeceği malum değil mi?

Retwit yaptığı için, hırsız var dediği için, bir cemaate gönül verdiği için Diyanetten atılan imamların varlığını görmüyor musunuz?

Hele Soma faciası esnasında hutbelerde işçilerin canının patronlara emanet olduğu, Allah hesap verecekleri söylenmesi gerekirken ‘aşırı tedbir uygulamanın Allah’a şirk koşmaktır’ hutbesi ne anlama geliyordu?

Peki, Diyanet tevazuu Papa’dan mı öğrenmek durumunda? Papa sade arabaya binerken bu saltanat merakı neyin nesidir? İslam'ın temel öğretilerinden biri tevazu değil midir?

Bakın bu ülkede milyonlarca insan evine et götüremiyor ve açlık sınırının altında yaşıyor. Diyanet İşleri Başkanı o son model mersedese binip jakuzili evlerde oturacağına açlık sınırında yaşayan imam ve müezzinlerin halini düşünse daha İslami davranmış olmaz mıydı? 

Üstelik bunu ‘aleme ibret’ diye yapsaydı ve bu ülkeyi yönetenlere tevazu dersi verseydi?

Nedir bu debdebe merakı, tutkusu?

İslam’ı temsil konumundaki kişilerin ne milletin parasıyla ne de kendi paraları ile kısaca hiç bir şekilde lüks yaşam hakları yoktur. Rehberimiz Allahın Resulü (SAV) bize bunu öğretmedi mi?

Birkaç defa huzurunda bulunma şerefi ile şereflendiğim Mahmut Efendi Hazretlerinin sade yaşamı, mütevazı hali bizlere bir ders vermiyor mu?

Tevazuu değince dinimizi temsil etttiği iddiasındaki Diyanet İşleri Başkanımız değil de Budist Gandi veya Papa akla geliyor. Bu sizi rahatsız etmiyor mu? Bu işte bir tuhaflık yok mu?

Şimdi bu soruları sormak, İslam’ın en temel öğretisi tevazuu hatırlatmak, bu fakir halk gibi yaşa demek neden Diyaneti yıpratmak olmuş oluyor?

Mahmud Efendi Hazretlerimizin önderliğinde hak, hakikat ve adaletin hakim olduğu; huzur, barış ve kardeşlik içinde, güçlü, istikrarlı, emin bir ülke ve yaşanmaya değer bir dünya için mücadelemize ve dualarımıza kararlılıkla devam edeceğiz"

Güzel ve doğru bir temenni ve dua. İyi ama şu anda ülkemizde hak, hakikat ve adalet, huzur, barış ve kardeşliğin hakim olduğunu gerçekten düşünüyor musunuz?

Erdoğan ve AKP üzerinden yaşanan kamplaşmaları, kendi gibi düşünmeyenlerin düşman ve hain ilan edildiğini, yargının adaleti değil de siyasi bir düşünceyi temsil ettiğini görmüyor musunuz?

Allah adaleti emretmiyor mu? Emrediyor da nasıl oluyor o zaman hırsızların polisleri tutukladığı bir Türkiye’de sesiniz çıkmıyor? Çıkmadığı gibi istikrarın yanındayız diyebiliyorsunuz?

Rant, kibir, kayırmacılık, dalkavukluk almış başını gidiyor, farkında değil misiniz? 

AKP'ye yakın medyanın halini ve üslubunu İslami buluyor ve tasvip ediyor musunuz? 

Bir cemaate cadı avı uygulanıyor, tekfir ediliyor, CİA ajanı diyor. Bu iddiaların doğru olmaması durumunda-ki doğru değil,  bu iddiaları atanların Allah katında ne duruma düşeceğini dini iyi bilenler olarak iki çift sözünüz olmayacak mı?

Yoksa siz de aynı koroya mı katıldınız? Bırakın bir Müslümanı bir insana, bir gruba, bir cemaate iftira atmak bu kadar kolay mı? Dünyada olmasa Allah indinde hiç mi sorumluğu yok?

Hadi bu yazdıklarım size bir şey anlatmıyor;

Fakir öğrencilere burs verdiği için tutuklanan o hacı amcanın fotoğrafı da mı size bir şey anlatmıyor?

Bütün bu yaşananlardan sonra hala 'istikrardan' yana mısınız?



Erkam Tufan Aytav

26 Mayıs 2015 Salı

Muhalefet parti liderlerine net bir soru soruyorum.


Muhalefet parti liderlerine net bir soru soruyorum.

Ey Kemal Kılıçdaroğlu,

Ey Devlet Bahçeli,

Ey Selahattin Demirtaş,

Ey Mustafa Kamalak,

Ey Mustafa Desteci,

Her gün meydanlarda boy gösteriyor ve AKP’ye yükleniyorsunuz.

Yüklenirken de en çok kullandığınız malzemelerden biri de AKP’nin hırsızlık ve rüşvet ile olan ilişkisi.

AKP’ye oy verenlerin dahi izah edemediği bu durum siz muhalefet partileri için bulunmaz bir fırsat teşkil ediyor.

Sizi gayet iyi anlıyorum.

Olayın AKP’nin dediği gibi darbe olmadığını, düpedüz yolsuzluk ve hırsızlık olduğunu söylüyorsunuz.

Ki aynen öyle.

Meydanlarda 17/25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Soruşturmasının sonuçlarını tepe tepe kullanıyorsunuz.

İyi de o zaman neden bu operasyonu yapan polis ve yargı mensuplarına sahip çıkmıyorsunuz?

Parti lideri seviyesinde Silivri’de ziyaret edip; yanınızdayız, sizi AKP’ye yem ettirmeyiz demiyorsunuz?

Bu operasyonun sonuçlarını kullanacaksınız, ama bu operasyon sebebi ile mağdur edilenlere sahip çıkmayacaksınız. 

Biraz ayıp kaçmıyor mu? 



Erkam Tufan Aytav