Simonlar ve Sazanlar
Hanefi Avcı’yı Mayıs ayında İstanbul’da yapılan Türkçe Olimpiyatlarında görünce hiç şaşırmamıştım.
Çünkü Sayın Avcı’nın Fethullah Gülen Hocaefendiye ve yapılan hizmetlere karşı derin bir saygısı olduğunu biliyordum.
Hatta bir gün Sayın Gülen’e ‘siz doğru bildiğiniz yolda okullar açarak bu ülkeye ve insanlarımıza hizmet ediyorsunuz. Gerisini önemsemeyin, doğru sonunda galip gelecektir’ bile demişti. Ayrıca çocuğunu bu hareketin okullarından birinde okutmuştu.
O kadar Gülen hareketine karşı saygısı ve hürmeti vardı. Adı ‘Fethullahçı’ polise dahi çıkmıştı.
Onun için Türkçe olimpiyatlarında görünce hiç şaşırmamıştım.
Ancak 'Haliç'te Yaşayan Simonlar' adında kitabı yazınca herkes gibi ben de şaşırdım.
Kitabında ‘cemaat’ ile ilgili bölümünde özeten devletin cemaat yönetiyor diyor.
Emniyet istihbaratın efsane ismi Hanefi Avcı kitabında yıllarca ‘yakından’ tanığı, çocuğunu emanet ettiği camia hakkında akıl almaz suçlamalarda bulunuyor.
Dönemin DGM savcısı Nuh Mete Yüksel tarafından 2000 yılında hazırlanan iddianamede aynı suçlamalar yönetilmişti Gülen hareketi hakkında.
İddianamede, ‘Gülen grubunun, başta Milli Eğitim ve emniyet teşkilatı olmak üzere bütün devlet kadrolarına sızma çalışmaları yaptığı ve önemli ölçüde başarı sağladığını ‘iddia edilmişti. 10 yıl ağır hapis cezası ile yargılanan Sayın Gülen Yargıtay 9. Ceza Kurulu tarafından oy birliği ile beraat etmişti.
Mahkeme bütün bu iddiaları asılsız buldu. Bu süreç içerisinde devletin bütün istihbarat birimleri devlet içerisinde ve özellikle Emniyet teşkilatı içerisinde böyle bir yapılanma olmadığı konusunda raporlar hazırladı. Bu süreç içerisinde Hanefi Avcı’da vardı.
Peki, ne oldu da aynı Hanefi Avcı dün yok dediğine bugün var dedi?
İddia ettiği gibi devletin her yerine sirayet etmiş, her yeri ele geçirmiş bir yapılanma vardıydı da bu güne kadar neden görememişti?
Bu kadar deneyimli ve susurluğu ortaya çıkarmış bir polis müdürü akıl almaz iddialar ve çelişkilerle dolu bu kitabı neden yazmış olabilir?
Tabii gerçekten kendisi yazdıysa. Çünkü kitapta bir akışkanlık yok. Birden fazla elden çıkmış hissi uyandırıyor insanda.
Akıl almaz iddialarını da gözlem ve duyumlarımla yazdım diyor. Yani herhangi bir delile dayanmıyor. Bunu açıkça da ifade ediyor.
Koskoca bir camiayı zan altında bırakıyor.
Hukuken başını zora sokacak ve hiçbir delile dayanmayan bu iddiaları bir insan mecbur kalmazsa yazmaz. Peki, neden böyle bir mecburiyet hissetti acaba?
Üzerinde çok ciddi durulması gereken bir sorudur bu?
Spekülasyona açık. Bu konuda farklı yorumlar var.
İstanbul, Ankara Emniyet müdürlüğünü isteyip de olamaması, arkasından MİT başkanlığını talep edip gene o makama getirilmemesini cemaate bağlıyor olması iddialar arasında.
Çok özel telefonunu dinlendiğinde bu kitabı yazmaya karar vermesi de akıllara da uyanan başka bir soruyu da gündeme getirdi. Acaba o telefon kayıtlarında neler vardı? Kimlerle temas kurmuş ve neler konuşmuştu?
Bir başka iddia ise kendi ekibinden olan Kaçakçılık Organize Suçlarla Mücadele Şube Başkanı (KOM) Emin Aslan'ın tutuklanması ve yargılanmasının onu çok olumsuz etkilemiş olması. Hem kendisinin, hem Emin Aslan'ın, cemaatin hedefinde olduğu kanaatini taşıması.
Şimdi şu dediğimi bir yere yazın ve sakın unutmayın; ne zaman birileri Fethullah Gülen ve hareket hakkında yaygara koparsa bilin ki arka planda bir yerlerde bir tezgâh çevriliyordur veya birileri malı götürüyordur.
28 Şubat dönemini hatırlayın gene Fethullah Gülen hakkında yaygara koparmışlardı da Cumhuriyet tarihinin en büyük hortum olayı gerçekleşmişti.
Maalesef cemaat yaygarası bazı pislikleri örtmek için birileri tarafından ‘şal’ olarak kullanılmakta. Gündemi değiştirmekte.
Uyanık olmak lazım, bu sefer hangi tezgâhların üstü örtülmekte acaba?
Erkam Tufan Aytav
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder