Korku, kontrol ve sansür devletine doğru...
Gerçekten
iş çığırından çıkmış durumda.
Mahkeme
kararlarının uygulanmadığı,
Anayasal
bir suç olan fişlemelerin aleni yapıldığı,
Teşebbüs
hürriyetinin ayaklar altına alındığı,
Medyanın
ya ihale pazarlıkları ile satın alındığı yâda maliyeciler üzerinden tehdit
edildiği,
Kanallarda
muhalefete dair bir alt şerit habere bile tahammül edilemediği, talimatların
havalarda uçuştuğu,
İş
adamları dernek ve federasyonlarının uluorta en ağır şekilde suçlandığı,
Kendisi
gibi düşünmeyenleri kamuoyu önünde büyük bir pervasızlıkla hain ilan edildiği,
Yeni
YÖK yasası ile akademisyenlerin siyasi konular ile ilgili demeç vermesinin
yasaklandığı,
Yargının
hükümete bağlandığı,
Savcıların
meydanlarda alenen tehdit edildiği,
İnternetin
mahkeme kararı olmaksızın idari bir kararla yasaklanabildiği,
Sayıştay’ın
devre dışı bırakıldığı,
Çivi bile
çakılamayacak birinci derece SİT alanına pervasızca villalar yapıldığı,
İşadamlarının
humus adı altında haraca bağlandığı,
‘Havuz
medyası’ tarafından insanların hedef gösterildiği, hadi daha fazla uzatmayayım,
kısacası; Başbakan gibi düşünmeyenlerin derhal linç edildiği korku, kontrol ve
sansür devletine doğru hızla ilerliyoruz.
Bu hızlı
ilerleyiş Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk ve rüşvet soruşturması
sonrası iyice arttı.
Gerek yurt
dışında gerekse yurt içinde yalnızlaşmalarının ve suçüstü yakalanmanın
getirdiği hırçınlıkla her türlü çılgınlığı yapabilecek bir hale geldiler.
Herkes
düşman, herkes hain gören bir anlayış.
Bakın bu bağlamda sizlere birkaç örnek vereyim;
Hamdi Kılıç Başbakanlık Danışmanı:
‘Devlet geleneğimizin kendini korumak için
tarih boyunca geliştirdiği reflekslerin bir kısmı epeyce ürpertici… Benden
hatırlatması’.
Ahmet
Davutoğlu Dışişleri Bakanı:
‘Bizim bir devlet geleneğimiz var. Osmanlı ‘da
da bu böyleydi. Devlet için evlatlar bile feda edildi.
Ali Aşık AKP İzmir Milletvekili:
‘Savcı Öz, Savcı Murat Gök (geçen yıl evinde
ölü bulunan savcı) gibi kendi sonunu hazırlayacak’!
Demek ki birileri her şeyi göze almış. Devleti
hala Fatih’in kanunnamesi ile yönetmeye çalışan, demokrasi ve insan haklarından
nasibini almamış bir zihniyetle karşı karşıyayız.
Bir de
başbakanın Hizmet Camiası hakkında haşhaşi benzetmesini var. Bu durumda
Hocaefendi de Hasan Sabbah olmuş oluyor. Biliyorsunuz haşhaşinler afyon alıp siyasi
suikastlar yapılardı. Şimdi bu ‘ilginç’ benzetmeyi bir yere yazın ve AKP
milletvekili Şamil Tayyar’ın ‘paralel devlet suikastler yapabilir’ ifadesini yanına
koyun.
Her an
her şeyin olabileceği bir dönemden geçiyoruz.
Bir kısım
istihbarat örgütleri masum insanların üzerine suç atmak ve terör örgütü
kapsamına sokmak için siyasetçilere yönelik ‘çakma suikastlar’ tertipleyebilirler.
Bu bir
cinnet hali.
Maalesef
siyaset biliminden ziyade ancak psikiyatri biliminin izah edebileceği bir cinnet hali bu.
Erkam
Tufan Aytav
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder