27 Kasım 2014 Perşembe

Parti Medyasındaki depremin bizlere öğrettikleri



Parti Medyasındaki depremin bizlere öğrettikleri

Mustafa Karaalioğlu, Yusuf Ziya Cömert, Mehmet Ocaktan görevlerinden alındı. Ardından da bazı yazarların istifaları geldi. 

Açıkça söyleyelim bu görevden almalar mümkün olabilecek en çirkin bir şekilde yapıldı. 

Hırsızlıkla suçlandılar. 

Bunu da parti medyasından isimler açıkça ifade ettiler. 

Peki, bu olaydan ne gibi dersler, mesajlar çıkarabiliriz teker teker ele alalım. 

1.     Vefa diye bir şey yokmuş bu zihniyette. Sizlerin türlü kirli işlerinizi, gaflarınızı, açıklarınızı kapamak için bu insanlar canla başla çalıştılar. Bunları yaparken de gazetecilik kariyerlerini yerle bir ettiler. Sonuçta itibarsızca kapının önüne kondular. Beraber yürüdükleri bu insanlara çok ayıp ettiler. Kullanıp attılar. Halbuki daha insani bir şekilde yollar ayrılabilirdi.

2.     Eğer yolsuzluk vardı ise elinizdeki delillerle gidersiniz yargıya. Ama böyle yapmadınız. Dedikodu yaydınız. Muhaliflerinize yaptığınız yöntemi dava arkadaşlarınıza da yaptınız. Çok ayıp ettiniz. Bu yöntem karakteriniz olmuş anlaşılan.

3.     Yolsuzluk yaptılar diyenlerin haline asıl bir bakmak lazım. Gerçekten çok gülünç.

4.     Parti medyası derken boşuna söylemediğimiz bir kere daha ortaya çıktı. Dünyasın neresinde medya yöneticilerinin işine son verilirken Köşk'ten izin alınır? Bu görevden almaların Köşk'ün onayı olmadan olmayacağını sadece Türkiye’de yaşayanlar değil, bütün dünya çok iyi bilir.


5.     Parti eskiden muhalif medyaya baskı yapar tehditler ederdi. Bu olaydan sonra medyada çemberin daraldığını görüyoruz. Artık kendi medyasına bile aynı muameleyi uygulamaya başladılar. Çok yandaşlar, nispeten daha az yandaşları yemeğe başladı. Hiç itiraz etmeyecek kurşun askerler isteniyor?


 ***

Değer miydi Etyen Abi!
Akşam yazarı Sayın Mahçupyan ileride çok mahcup olacağı yazılar kaleme alıyor. 
Açıkça söyleyeyim artık tanıyamıyorum Mahçupyan’ı
Eski entelektüel Mahcupyan gitmiş,
Siyasete angeje olmuş, olaylara siyasetin gözlüğü ile bakan bir başka Mahçupyan gelmiş.
Son iki yazısında sanki havuz medyasının iddialarına zemin tutucu ve cemaat hakkında dosya hazırlayan savcılara delil gösterici çabalara girmiş.
İki iddiası var bu yazılarında.
1.     Cemaat aydınlar ile yapılan ve kendisinin de katıldığı toplantıda 17/25 Aralık ile alakalı bu işi iki ayda bitiririz demiş. Yani cemaat darbe niyetini itiraf etmiş.
2.     Cemaat üniversite imtihanındaki başarısı palavra, soruları çaldığı için başarılı oluyor. Bunu da yine o toplantıya katılan birine dayanarak yazmış.
Şimdi bu durumda benim Sayın Mahcupyan’a bazı sorular sormam şart oldu.
1.     Bu iddialarınızı niye sizden başka kimse duymadı?
O toplantıda olan ve yazısında isimleri geçen Ergün Özbudun, Ali Bulaç, Mümtazer Türköne, Şahin Alpay yaptıkları açıklamalarında böyle bir şey söylenmediğini açıkça ifade ettiler. Ayrıca ben de o toplantıda idim böyle bir şey duymadım. Nasıl oluyor da bir dek siz duyabildiniz?
2.     Peki, böyle şeyler dendi ise niye bugüne kadar açıklamadınız ve 10 ay beklediniz? Buna ne engel oldu? Ağzınızı tutan mı vardı?
Neden açıklamadığına dair bir eksersiz yapabiliriz.
a.      O sırada Zaman gazetesinde yazıyordu, maaşını oradan alıyordu, onun için söyleyemezdi. Eğer böyleyse nerede ahlaki/ etik duruş? Maaş aldığın yere göre konuşma yada konuşmama izah edilebilir bir durum değildir. Eğer öyleyse şu anki durumunu da bu açıdan sorgulamak gerekir. Çünkü Akşam gazetesinde yazıyor ve Başbakan’a Başdanışman oldu. Bu sefer hangi hakikatleri saklıyor diye sorarlar adama.
b.     10 ay sonra birden hatırına geldi.
İhtimal dâhilinde olabilir ama buna da kimse inanmaz.

Bu durumda Sayın Mahçupyan yukarıdaki iki soruyu cevaplandırmak, iddialarını delilendirmek, yada hafızam beni yanıltmış diyerek özür dilemek zorundadır.
Son bir not: Değer miydi Etyen Abi!

***
Günün gazete manşeti
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder