Parti Medyasındaki depremin bizlere öğrettikleri
Mustafa Karaalioğlu, Yusuf
Ziya Cömert, Mehmet Ocaktan görevlerinden alındı. Ardından da bazı yazarların
istifaları geldi.
Açıkça söyleyelim bu
görevden almalar mümkün olabilecek en çirkin bir şekilde yapıldı.
Hırsızlıkla suçlandılar.
Bunu
da parti medyasından isimler açıkça ifade ettiler.
Peki, bu olaydan ne gibi
dersler, mesajlar çıkarabiliriz teker teker ele alalım.
1. Vefa diye bir
şey yokmuş bu zihniyette. Sizlerin türlü kirli işlerinizi, gaflarınızı,
açıklarınızı kapamak için bu insanlar canla başla çalıştılar. Bunları yaparken
de gazetecilik kariyerlerini yerle bir ettiler. Sonuçta itibarsızca kapının
önüne kondular. Beraber yürüdükleri bu insanlara çok ayıp ettiler. Kullanıp attılar.
Halbuki daha insani bir şekilde yollar ayrılabilirdi.
2. Eğer yolsuzluk
vardı ise elinizdeki delillerle gidersiniz yargıya. Ama böyle yapmadınız. Dedikodu
yaydınız. Muhaliflerinize yaptığınız yöntemi dava arkadaşlarınıza da yaptınız. Çok
ayıp ettiniz. Bu yöntem karakteriniz olmuş anlaşılan.
3. Yolsuzluk yaptılar
diyenlerin haline asıl bir bakmak lazım. Gerçekten çok gülünç.
4. Parti medyası
derken boşuna söylemediğimiz bir kere daha ortaya çıktı. Dünyasın neresinde
medya yöneticilerinin işine son verilirken Köşk'ten izin alınır? Bu görevden
almaların Köşk'ün onayı olmadan olmayacağını sadece Türkiye’de yaşayanlar değil,
bütün dünya çok iyi bilir.
5. Parti eskiden
muhalif medyaya baskı yapar tehditler ederdi. Bu olaydan sonra medyada çemberin
daraldığını görüyoruz. Artık kendi medyasına bile aynı muameleyi uygulamaya başladılar. Çok
yandaşlar, nispeten daha az yandaşları yemeğe başladı. Hiç itiraz etmeyecek kurşun askerler isteniyor?
***
Değer miydi Etyen Abi!
Akşam yazarı
Sayın Mahçupyan ileride çok mahcup olacağı yazılar kaleme alıyor.
Açıkça
söyleyeyim artık tanıyamıyorum Mahçupyan’ı
Eski
entelektüel Mahcupyan gitmiş,
Siyasete
angeje olmuş, olaylara siyasetin gözlüğü ile bakan bir başka Mahçupyan gelmiş.
Son iki
yazısında sanki havuz medyasının iddialarına zemin tutucu ve cemaat hakkında
dosya hazırlayan savcılara delil gösterici çabalara girmiş.
İki iddiası
var bu yazılarında.
1. Cemaat
aydınlar ile yapılan ve kendisinin de katıldığı toplantıda 17/25 Aralık ile
alakalı bu işi iki ayda bitiririz demiş. Yani cemaat darbe niyetini itiraf
etmiş.
2. Cemaat
üniversite imtihanındaki başarısı palavra, soruları çaldığı için başarılı
oluyor. Bunu da yine o toplantıya katılan birine dayanarak yazmış.
Şimdi bu
durumda benim Sayın Mahcupyan’a bazı sorular sormam şart oldu.
1.
Bu
iddialarınızı niye sizden başka kimse duymadı?
O toplantıda
olan ve yazısında isimleri geçen Ergün Özbudun, Ali Bulaç, Mümtazer Türköne,
Şahin Alpay yaptıkları açıklamalarında böyle bir şey söylenmediğini açıkça
ifade ettiler. Ayrıca ben de o toplantıda idim böyle bir şey duymadım. Nasıl oluyor
da bir dek siz duyabildiniz?
2.
Peki, böyle
şeyler dendi ise niye bugüne kadar açıklamadınız ve 10 ay beklediniz? Buna ne
engel oldu? Ağzınızı tutan mı vardı?
Neden
açıklamadığına dair bir eksersiz yapabiliriz.
a. O sırada
Zaman gazetesinde yazıyordu, maaşını oradan alıyordu, onun için söyleyemezdi.
Eğer böyleyse nerede ahlaki/ etik duruş? Maaş aldığın yere göre konuşma yada
konuşmama izah edilebilir bir durum değildir. Eğer öyleyse şu anki durumunu da bu
açıdan sorgulamak gerekir. Çünkü Akşam gazetesinde yazıyor ve Başbakan’a
Başdanışman oldu. Bu sefer hangi hakikatleri saklıyor diye sorarlar adama.
b. 10 ay sonra
birden hatırına geldi.
İhtimal dâhilinde
olabilir ama buna da kimse inanmaz.
Bu durumda Sayın
Mahçupyan yukarıdaki iki soruyu cevaplandırmak, iddialarını delilendirmek, yada
hafızam beni yanıltmış diyerek özür dilemek zorundadır.
Son bir not:
Değer miydi Etyen Abi!
***
Günün gazete manşeti
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder