1 Aralık 2016 Perşembe

Führer ile Reis arasındaki şaşırtıcı benzerlikler...


Nazi Almanya’sının Führer’inin yani Hitler’in hikayesi ile Reis’in hikayesi arasında büyük benzerlikler olduğunu görürüz diyerek yazıma başlayayım.

Her ikisinin de hayata basit bir insan olarak başlamalarından, siyasete girmelerine, kurdukları komplolara, seçimlerdeki başarılarına ve yaptıkları zulümlere kadar bu benzerlikleri görebiliriz.  

Führer de zaten anlam olarak bir bakıma Reis demektir. Bu bile benzer.

Peki bu benzerlikler bize neyi gösterir?

Reis’in, Führer’i örnek aldığını mı, yoksa diktatör olmanın doğal sürecini mi?

Bence ikincisi. Yani diktatörlerin diktatör olmalarından kaynaklanan benzerliklerdir bunlar.

Yoksa Reis’in Hitlerin hayatını okuduğunu ve incelediğini hiç sanmam.

Şimdi gelin bu şaşırtıcı benzerlikleri bir bir sıralayalım. Benzerlik konusunda haklı mıyım haksız mıyım artık siz karar verin.

Her ikisi de hayata basit bir işçi olarak başladı.

Führer hayatına Avusturya da basit bir işçi olarak başlamıştı.

Reis de varoşlarda büyümüş ve İstanbul’da Belediyede işçi olarak hayata başlamıştı. Fakirdi. Siyasete atıldığı ilk yıllarda şunu söylemişti. ‘Bir gün zengin olduğumu görürseniz bilin ki hırsızlık yapmışımdır’.

Her ikisi de iktidara gelmeden önce hapis yatmışlardı.

Führer 1923 yılında yaptığı başarısız bir darbe girişimi sonucunda hapse atılmış ve 5 yıl hapis yatmıştı.

Reis ise 6 Aralık 1997’de Siirt’e yapığı bir konuşmada halkı sınıf, ırk, din, mezhep gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik ettiği gerekçesi ile 10 ay hapis cezası aldı. 4 ay 10 gün sonra yani 24 Temmuz 1999’da tahliye edildi.

Her ikisi de oy aldığı kesimin ezilmişlik duygularını sömürdü. Her ikisinin de oy aldığı kesimin korkutulacağı bir geçmişi vardı.

Birinci Dünya savaşı sonucunda Kasım 1918 de Alman halkı için onur kırıcı Versay anlaşması imzalanmıştı. Führer konuşmalarında sürekli Versay Anlaşmasına vurgu yapar ‘asla o günlere geri dönülmeyeceğini’ vurgulardı. Führer, onuru kırılmış ve ekonomik buhran yaşayan Alman halkı için bir ümitti.

Osmanlı sonrası kurulan laik Cumhuriyet pek çok kesimi dışladığı gibi dindar ve geleneklerine bağlı kesimi de dışlamış, aşağılanmış ve horlamıştı. Reis bu kesimin içinden çıkmıştı. Aşağılanmış ve dışlanmış kitleler Reis’e oy vermezlerse eski günlere döneceklerinden korkuyorlardı. Onlar için eksiye dönüş tam bir kabustu. Siyasi hayatı boyunca sürekli oy aldığı bu kesimin sınıfsal öfkelerini istismar etti. O kesim için umut oldu.

Her ikisi de oy kitlesine geçmişte olduğu gibi şanlı bir gelecek vaat etmişti. Her ikisi de hayal pazarlamıştı.

Führer Alman halkına Büyük Alman İmparatorluğunu vaat etmişti. Almanlar da buna inanmıştı.

Reis de şanlı Osmanlı İmparatorluğun yeniden mümkün olacağını, Yeni Türkiye kavramı ile bunu başaracaklarını, Türkiye’nin yeniden merkez ülke olacağını söylemişti. Seçmen tabanı da buna inanmıştı.

Her ikisi de güçlü bir hitabete sahipti. İnsanları etkiliyorlardı.

Miting meydanları tıka basa doluyordu. Her ikisi de ne derse halk inanıyor, bugün ak deseler alkışlıyorlar, yarın kara deseler yine alkışlıyorlardı.

Her ikisi de basın özgürlüğüne inanmıyorlardı. Güçlü propaganda araçları vardı.

Medyayı ele geçirmişler, muhalif medyayı susturmuşlardı. Tamamen susturma aşamasına gelinceye kadar sürekli muhalif medyayı hedef göstermişlerdi. Halkın gerçekleri öğrenebilme adına bir mecraları kalmamıştı. Aynı yalanı binlerce kere söyleyerek halkı ikna ediyorlardı.

Führer’e göre ‘söylediğiniz yalan ne kadar büyük olursa, o kadar etkili olur ve insanların o yalana inanması o kadar kolaylaşırdı’.

Reis de Kabataş yalanında olduğu gibi, Sümeyyeye suikast yalanında olduğu gibi, üst akıl yalanında olduğu gibi, darbenin ardında cemaat var yalanında olduğu gibi... büyük yalanlar uydurmuş ve halkı bunlara inandırmıştı.

Reis tarafından ezilmişliği sürekli sömürülen halk ta bu yalanlara inanmaya teşneydi.

Her ikisi de kurdukları bir komplo ile kendilerine muhalif kitleyi şeytanlaştırmış ve tasfiye etmişlerdi.

27 Şubat 1933 Alman Parlamentosu Reichstag yangını ile 15 Temmuz 2016 ‘tuhaf’ darbe girişimi ve TBMM’nin bombalanması büyük benzerlikler gösterir.

Führer Faşizminin başlaması için Alman Parlamentosu Reichstag’ın yanması gerekiyordu. 27 Şubat 1933 de bu yangın gerçekleşti. Seçimlere giden Almanya’da muhaliflerin yok edilmesi için eşsiz bir fırsat doğmuştu. Führer derhal Sosyal Demokratları ve komünistleri suçladı, halkı da buna ikna etti.

Reis ise darbe girişiminin daha ilk saatinde Hizmet Hareketi’ni suçlu ilan etti. Halkı da bu yalana ikna etti.

Yangının ertesi günü Führer, Hindenburg’a anayasanın kişi ve hak ve özgürlükleriyle ilgili maddelerini ortadan kaldıran kararname hazırlattı.

Reis ise hemen Olağanüstü Hal ilan etti ve darbeden 6 gün sonra Avrupa İnsan Hakları sözleşmesini askıya aldığını duyurdu.

Führer ilan ettiği düşmanın adı ‘Kızıl Komlo’ydu. Komünistleri ve Sosyal Demokratları ve Yahudileri ve bütün muhalifleri bu torbanın içine doldurdu.

Reis’in ilan ettiği düşmanın adı ise ‘FETÖ’dür. Hizmet Hareketi’ni ve muhalif her kesimi bu torbanın içine doldurdu.

Führer hemen Komünist avı başlattı. 4 bin komünist tutuklattı. Yahudiler için korkunç günler artık başlamıştı.

Reis, 3 yıldır devam ettiği Cadı avında artık sınır tanımaz oldu. 100 binin üstünde insan kamuda işten atıldı, 30 bin insan gözaltına alındı, 15 binden fazla insan hapse atıldı, 1.100 özel okul ve üniversite kapatıldı ve devletleştirildi. Binlerce iş adamının mallarına el kondu. 170’in üstünde gazeteci hapse atıldı. Binlerce insan ülkeden kaçmak zorunda kaldı.

27 Şubat 1933 Alman Parlamentosu Reichstag yangını sonrası Führer artık tek adamdı ve devleti artık tamamen ele geçirmişti.

15 Temmuz 2016 ‘tuhaf’ darbe girişimi ile Reis artık tek adamdır. Devlet ‘tamamen’ ona teslim olmuştur.

Her ikisi de seçilerek gelmişlerdi.

Seçimle gelmişler ama seçimle gitmemişlerdi. Çeşitli komplolar ile oylarını sürekli arttırmışlardı. Bu komplolar kimi zaman terör arttırmak, kimi zaman meclisi bombalatmak yada yakmak şeklinde olmuştu. Sandık sonuçlarıyla da istedikleri gibi oynayabiliyorlardı. Propaganda araçları ellerinde olduğu için de halkı istedikleri gibi yönlendirebilmişlerdi.

Her ikisi de düşman gördüğü kitleyi önce şeytanlaştırdı, sonra yok etti.

Führer için düşman bütün siyasi rakipleri, Yahudiler, Romanlardı. Güçlü hitap yeteneği ve ele geçirdiği medya ile onları toplumun gözünde şeytanlaştırdı. Mallarına el koydu, hapse attı, öldürttü. Yahudilerin dükkanlarına ilanlar asıldı, onlardan alış veriş yapılmamasını emretti.

Reis ise başta Hizmet Hareketi olmak üzere muhalif gördüğü herkesi, sosyalistler, liberaller, Kürtler vb tutuklattı. Mallarına el koydu. Bazı dükkanlar Hizmet Hareketi mensupları bu dükkandan alış veriş yapamaz diye ilanlar astı. Binlerce kişinin pasaportunu iptal ettirdi ve yurt dışı çıkış yasağı koydurdu. Bütün bu temel insan haklarının ihlali için şüphe ve ihbar yeterliydi.

Her ikisi de yargıyı kendilerine bağlamış ve özel mahkemeler kurmuşlardı.

Führer’e göre ‘yargı devlet hayatının efendisi olamaz, devlet politikasının hizmetinde olmalıdır’. Führer’in emrinde Halk Mahkemeleri vardı. Yargı doğrudan ona bağlıydı.

Reis’e de benzer cümleler kurmuştu, ‘yargı milletin seçtiği hükümete, siyasete, milli iradeye, istikamet çizemez’di. Yargıyı tamamen kendine bağladı. Yüksek yargı mensupları ile çay topladı.

Her ikisi de ‘yerli ve milli’ kavramlarını öne çıkartı.

Führer’e göre muhalif partiler ve Yahudiler milli olmadıkları için ‘Büyük Almanya’ için çalışmıyorlardı. Dış güçlerin işbirlikçileriydiler. Dolayısı ile vatan hainleriydi. Milli menfaat için yok edilmeliydiler. Yahudi dükkanlarına ilanlar asıldı, boykotlar yaptırıldı nihayetinde de yok edildiler. Yerli ve milli olanlar sadece Hitlere biat edenlerdi.

Reis de bütün konuşmalarında yerli ve milli kavramlarını öne çıkardı. Hizmet Hareketi’ni Amerikan ajanı, İsrail ajanı olarak ilan etti. Hatta o kadar ileriye gitti ki Hizmet Hareketine sahip çıkan devlet başkanlarını terör örgütünün işbirlikçisi ve üyesi olarak ilan etti. Merkel’i bile ‘hizmet ablası’ ilan ettiğini unutmayalım.

Cumhuriyetin ilk yıllarındaki ‘Türk’e Türk’ten başka dost yok’ yaygın ifadesini daha da daralttı. Tek yerli ve milli olan sadece kendisine biat edenlerdi. Bunun dışında kalanlar haindi. Ölenleri de hainler mezarlığına gömdürttü.

Her ikisinin de sık ifade ettiği slogan ‘Tek halk, tek millet, tek lider’di. Kendilerini başkomutan olarak nitelediler.

Führer de, Reis de kelimesi kelimesine aynı sloganı kullandı.

‘Tek halk, tek millet, tek lider’.
‘Ein volk, ein reich, ein fuhrer’.

İktidarlarına ortak kimseyi istemiyorlardı. Tek adamdılar. Her dedikleri emirdi. İtiraz edenler ise haindi.  

Reis de başkomutan olduğunu sık sık vurguladı. 15 Temmuz 2016 tuhaf darbe girişimi sonrasında Kuvvet Komutanlarını kendisine bağladı.

Her ikisi de kendilerini milli iradenin sembolü olarak gördüler.

Führer’e ihanet millete ihanet demekti. Führer eşittir milletti. Führer Milli iradenin sembolü ve temsilcisiydi.

Birebir aynı yaklaşımı Reis’te de görürüz. Reis hazırlattığı afişlerde fotoğraflarının altında milli irade ifadesini özellikle yazdırdı ve seçim kampanyalarında kullandı.

Her ikisi de kendilerinin Allah tarafından özel olarak gönderilmiş olarak görüyorlardı. Her ikisi de hubristi.

Mutlak doğrunun ne olduğunu ancak kendileri bildiklerini zannediyorlardı. Sıfırdan başlayıp zirveye çıkmış olmaları, her mücadeleden zaferle çıkmış olmaları onları böyle yapmıştı.

Führer kurmayları ile yaptığı toplantıda suikast girişiminden kurtulmasını ilahi bir misyonunun bir kanıtı olarak görmüştü. İşin ilginç yanı halk ta onu öyle görüyordu.

Reis de taraftarlarının kendisine kutsallık atfeden ifadelerini hep kabul edici bir sessizlikle karşılamıştı. O ezilmiş İslam dünyasının beklenen Mesih’i ve kurtarıcısıydı. Reis buna inandığı gibi taraftarları da buna inanmaktaydı.

Diyanet İşleri Başkanlığı mensupları Erdoğan’ın İslam dünyasının halifesi olarak gördü. Kabul etmeyenleri Diyanetten attı.

Her ikisinin rejiminin sembolü aynıydı, otobanlar, duble yollar.

Führer de, Reis de otobanlara büyük önem verdiler. Yaptıkları anketlerde otobanların geçtiği şehirlerde ciddi oy patlaması gördüler. Bu onları otoban yapmaya sevk etti. Bu yollar Führer ile o kadar özdeşleşmişti ki bu yollara Adolf Hitler yolları denmişti. Seçim kampanyalarında bu otobanları bol bol kullanmıştı

Reis’in Başbakanı ve sağ kolu Binali Yıldırım otobanların mimarıdır. Bir gün miting meydanlarında ‘batılılar bizim otobanlarımızı kıskanıyor’ diyebilmiş ve kendini dinleyen halk ta onu çılgınca alkışlamıştır.

Her ikisi de gençliğin yetiştirilmesine büyük önem verdiler.

Bu gençliğin rol modelleri kendileridir. Bu nesil kinci ve intikamcıdır. Führer kendisine tapan faşist bir nesil yetiştirdi.

Reis de oğlu ve parti ileri gelenleri ile kurduğu vakıflar üzerinden okullar ve yurtlar açtı. Bu vakıflara devletin örtülü ödeneğinden ve işadamlarından alınan haraçlar ile büyük paralar aktarıldı. Başta İmam Hatipler olmak üzere yetişen neslin rol modeli Reis’di. Bu nesil de kinci ve intikamcı olarak yetiştirildi.

Her ikisi de 3 çocuk doğurmaları konusunda kadınları teşvik ediyorlardı.

Führer 3 çocuk yapmayı emretmişti. Nüfusun çoğalması güç demekti. 3 çocuk yapana vergi muafiyeti gibi kolaylıklar tanıdığı gibi, çocuk başına da 10’ar Mark para vermişti.

Reis de nüfusun artması için sürekli 3 çocuk yapmaları konusunda halka çağrılar yapmıştı. Ama Reis 3 çocuk yapan aileleri para yerine nasihat vermiştir.

Her ikisi de halka kömür ve yiyecek yardığımı yapmış, kendilerine mecbur kılmıştı.

Führer 1936 yılında yaptırdığı afişlerde,  ‘Kimse aç kalmamalı! Kimse üşümemeli, Hiçbir Alman Üşümemeli! Führer size 11,5 Milyon Metreküp kömür verdi, sizde Ona oyunuzu verin! yazdırmıştı.

Reis de belediyeler üzerinden kömür ve erzak dağıtmış, sadaka ekonomisi ile oy veren halkı kendisine bağlamıştı.

Her ikisi de kurdukları rejimin bin yıl süreceği hayalini kuruyordu.

Kurdukları rejimin ilelebet süreceğine inanıyorlardı. Mitinglerinde ve konuşmalarında bunu sık sık vurguluyorlardı. ‘Büyük Almanya’ idealine inanmayanların yeri toplama kamplarıydı. ‘Büyük Türkiye’ ham hayaline inanmayanların yeri de hapishaneydi yada hainler mezarlığı.

Her ikisi de pervasızca suç işlediler. Suç ortakları da kendilerine inanan halktı.

Temel insan haklarını hiçe saydılar. Tarihin ben büyük suçlarını işlediler. Irklarından, düşüncelerinden, siyasi duruşlarından dolayı insanları yok ettiler, hapsettiler, işkence ettiler. 

Çünkü hesaba çekileceklerine inanmadılar.

Hesaba çekilmeye dair en küçük bir ihtimal onları daha da zalimleştirdi.

Führer’in de ona inanan halkın da sonu korkunç oldu.

Alman halkı, Nazi Almanya’sı işgal edilip, yüzbinlerce Alman öldükten ve Führer intihar ettikten sonra ancak girdiği hipnozdan kurtulabildi. Ama artık çok geçti.

Hayatta kalan ve kaçamayan Nazi yönetimi ve bürokrasisi yargılanırken bütün sorumluluk Hitlerin diyerek paçalarını kurtulmaya çalıştılar.

Ama bu onları kurtarmadı. Çünkü suç ortaklarıydılar.

Alman halkı artık o utanç günlerini hatırlamak istemiyor. Naziler ve onlara oy veren Alman halkı tarihin utanç sayfalarına geçtiler.

İnsanlar fırınlara atılırken, işkence edilirken, hapse atılırken, mallarına el konulurken seslerini çıkarmadıkları gibi alkışlamışlardı.

Zulüm umurlarında bile olmamıştı.

Naziler ve onların Führer’i geride bir taraftan büyük bir acı ve trajedi bırakırken, diğer taraftan ise büyük bir utanç bıraktı.

Führer’in ve Führer Almanya’sının sonu böyle oldu.

Führer ile Reis arasında bu kadar benzerlikten sonra akıbeti de benzer mi dersiniz?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder