Nazi Almanya’sının
Führer’inin yani Hitler’in hikayesi ile Reis’in hikayesi arasında büyük
benzerlikler olduğunu görürüz diyerek yazıma başlayayım.
Her ikisinin de hayata basit
bir insan olarak başlamalarından, siyasete girmelerine, kurdukları komplolara,
seçimlerdeki başarılarına ve yaptıkları zulümlere kadar bu benzerlikleri
görebiliriz.
Führer de zaten anlam olarak bir
bakıma Reis demektir. Bu bile benzer.
Peki bu benzerlikler bize
neyi gösterir?
Reis’in, Führer’i örnek
aldığını mı, yoksa diktatör olmanın doğal sürecini mi?
Bence ikincisi. Yani diktatörlerin
diktatör olmalarından kaynaklanan benzerliklerdir bunlar.
Yoksa Reis’in Hitlerin
hayatını okuduğunu ve incelediğini hiç sanmam.
Şimdi gelin bu şaşırtıcı benzerlikleri
bir bir sıralayalım. Benzerlik konusunda haklı mıyım haksız mıyım artık siz
karar verin.
Her ikisi de hayata basit bir işçi olarak başladı.
Führer hayatına Avusturya da
basit bir işçi olarak başlamıştı.
Reis de varoşlarda büyümüş ve
İstanbul’da Belediyede işçi olarak hayata başlamıştı. Fakirdi. Siyasete
atıldığı ilk yıllarda şunu söylemişti. ‘Bir gün zengin olduğumu görürseniz
bilin ki hırsızlık yapmışımdır’.
Her ikisi de iktidara gelmeden önce hapis yatmışlardı.
Führer 1923 yılında yaptığı
başarısız bir darbe girişimi sonucunda hapse atılmış ve 5 yıl hapis yatmıştı.
Reis ise 6 Aralık 1997’de
Siirt’e yapığı bir konuşmada halkı sınıf, ırk, din, mezhep gözeterek kin ve
düşmanlığa tahrik ettiği gerekçesi ile 10 ay hapis cezası aldı. 4 ay 10 gün
sonra yani 24 Temmuz 1999’da tahliye edildi.
Her ikisi de oy aldığı kesimin ezilmişlik duygularını
sömürdü. Her ikisinin de oy aldığı kesimin korkutulacağı bir geçmişi vardı.
Birinci Dünya savaşı
sonucunda Kasım 1918 de Alman halkı için onur kırıcı Versay anlaşması
imzalanmıştı. Führer konuşmalarında sürekli Versay Anlaşmasına vurgu yapar ‘asla
o günlere geri dönülmeyeceğini’ vurgulardı. Führer, onuru kırılmış ve ekonomik
buhran yaşayan Alman halkı için bir ümitti.
Osmanlı sonrası kurulan laik
Cumhuriyet pek çok kesimi dışladığı gibi dindar ve geleneklerine bağlı kesimi de
dışlamış, aşağılanmış ve horlamıştı. Reis bu kesimin içinden çıkmıştı. Aşağılanmış
ve dışlanmış kitleler Reis’e oy vermezlerse eski günlere döneceklerinden korkuyorlardı.
Onlar için eksiye dönüş tam bir kabustu. Siyasi hayatı boyunca sürekli oy
aldığı bu kesimin sınıfsal öfkelerini istismar etti. O kesim için umut oldu.
Her ikisi de oy kitlesine geçmişte olduğu gibi şanlı
bir gelecek vaat etmişti. Her ikisi de hayal pazarlamıştı.
Führer Alman halkına Büyük
Alman İmparatorluğunu vaat etmişti. Almanlar da buna inanmıştı.
Reis de şanlı Osmanlı
İmparatorluğun yeniden mümkün olacağını, Yeni Türkiye kavramı ile bunu
başaracaklarını, Türkiye’nin yeniden merkez ülke olacağını söylemişti. Seçmen
tabanı da buna inanmıştı.
Her ikisi de güçlü bir hitabete sahipti. İnsanları
etkiliyorlardı.
Miting meydanları tıka basa
doluyordu. Her ikisi de ne derse halk inanıyor, bugün ak deseler alkışlıyorlar,
yarın kara deseler yine alkışlıyorlardı.
Her ikisi de basın özgürlüğüne inanmıyorlardı. Güçlü
propaganda araçları vardı.
Medyayı ele geçirmişler, muhalif
medyayı susturmuşlardı. Tamamen susturma aşamasına gelinceye kadar sürekli
muhalif medyayı hedef göstermişlerdi. Halkın gerçekleri öğrenebilme adına bir
mecraları kalmamıştı. Aynı yalanı binlerce kere söyleyerek halkı ikna
ediyorlardı.
Führer’e göre ‘söylediğiniz
yalan ne kadar büyük olursa, o kadar etkili olur ve insanların o yalana
inanması o kadar kolaylaşırdı’.
Reis de Kabataş yalanında
olduğu gibi, Sümeyyeye suikast yalanında olduğu gibi, üst akıl yalanında olduğu
gibi, darbenin ardında cemaat var yalanında olduğu gibi... büyük yalanlar
uydurmuş ve halkı bunlara inandırmıştı.
Reis tarafından ezilmişliği
sürekli sömürülen halk ta bu yalanlara inanmaya teşneydi.
Her ikisi de kurdukları bir komplo ile kendilerine muhalif
kitleyi şeytanlaştırmış ve tasfiye etmişlerdi.
27 Şubat 1933 Alman
Parlamentosu Reichstag yangını ile 15 Temmuz 2016 ‘tuhaf’ darbe girişimi ve
TBMM’nin bombalanması büyük benzerlikler gösterir.
Führer Faşizminin başlaması
için Alman Parlamentosu Reichstag’ın yanması gerekiyordu. 27 Şubat 1933 de bu
yangın gerçekleşti. Seçimlere giden Almanya’da muhaliflerin yok edilmesi için
eşsiz bir fırsat doğmuştu. Führer derhal Sosyal Demokratları ve komünistleri
suçladı, halkı da buna ikna etti.
Reis ise darbe girişiminin
daha ilk saatinde Hizmet Hareketi’ni suçlu ilan etti. Halkı da bu yalana ikna
etti.
Yangının ertesi günü Führer,
Hindenburg’a anayasanın kişi ve hak ve özgürlükleriyle ilgili maddelerini ortadan
kaldıran kararname hazırlattı.
Reis ise hemen Olağanüstü Hal
ilan etti ve darbeden 6 gün sonra Avrupa İnsan Hakları sözleşmesini askıya
aldığını duyurdu.
Führer ilan ettiği düşmanın
adı ‘Kızıl Komlo’ydu. Komünistleri ve Sosyal Demokratları ve Yahudileri ve
bütün muhalifleri bu torbanın içine doldurdu.
Reis’in ilan ettiği düşmanın
adı ise ‘FETÖ’dür. Hizmet Hareketi’ni ve muhalif her kesimi bu torbanın içine
doldurdu.
Führer hemen Komünist avı
başlattı. 4 bin komünist tutuklattı. Yahudiler için korkunç günler artık
başlamıştı.
Reis, 3 yıldır devam ettiği
Cadı avında artık sınır tanımaz oldu. 100 binin üstünde insan kamuda işten
atıldı, 30 bin insan gözaltına alındı, 15 binden fazla insan hapse atıldı,
1.100 özel okul ve üniversite kapatıldı ve devletleştirildi. Binlerce iş adamının
mallarına el kondu. 170’in üstünde gazeteci hapse atıldı. Binlerce insan
ülkeden kaçmak zorunda kaldı.
27 Şubat 1933 Alman
Parlamentosu Reichstag yangını sonrası Führer artık tek adamdı ve devleti artık
tamamen ele geçirmişti.
15 Temmuz 2016 ‘tuhaf’ darbe
girişimi ile Reis artık tek adamdır. Devlet ‘tamamen’ ona teslim olmuştur.
Her ikisi de seçilerek gelmişlerdi.
Seçimle gelmişler ama seçimle
gitmemişlerdi. Çeşitli komplolar ile oylarını sürekli arttırmışlardı. Bu
komplolar kimi zaman terör arttırmak, kimi zaman meclisi bombalatmak yada
yakmak şeklinde olmuştu. Sandık sonuçlarıyla da istedikleri gibi
oynayabiliyorlardı. Propaganda araçları ellerinde olduğu için de halkı
istedikleri gibi yönlendirebilmişlerdi.
Her ikisi
de düşman gördüğü kitleyi önce şeytanlaştırdı, sonra yok etti.
Führer için düşman bütün siyasi rakipleri, Yahudiler,
Romanlardı. Güçlü hitap yeteneği ve ele geçirdiği medya ile onları toplumun
gözünde şeytanlaştırdı. Mallarına el koydu, hapse attı, öldürttü. Yahudilerin
dükkanlarına ilanlar asıldı, onlardan alış veriş yapılmamasını emretti.
Reis ise başta Hizmet Hareketi olmak üzere muhalif gördüğü
herkesi, sosyalistler, liberaller, Kürtler vb tutuklattı. Mallarına el koydu. Bazı
dükkanlar Hizmet Hareketi mensupları bu dükkandan alış veriş yapamaz diye
ilanlar astı. Binlerce kişinin pasaportunu iptal ettirdi ve yurt dışı çıkış
yasağı koydurdu. Bütün bu temel insan haklarının ihlali için şüphe ve ihbar yeterliydi.
Her ikisi
de yargıyı kendilerine bağlamış ve özel mahkemeler kurmuşlardı.
Führer’e göre ‘yargı devlet hayatının efendisi olamaz, devlet
politikasının hizmetinde olmalıdır’. Führer’in emrinde Halk Mahkemeleri vardı. Yargı
doğrudan ona bağlıydı.
Reis’e de benzer cümleler kurmuştu, ‘yargı milletin seçtiği
hükümete, siyasete, milli iradeye, istikamet çizemez’di. Yargıyı tamamen
kendine bağladı. Yüksek yargı mensupları ile çay topladı.
Her ikisi
de ‘yerli ve milli’ kavramlarını öne çıkartı.
Führer’e göre muhalif partiler ve Yahudiler milli olmadıkları
için ‘Büyük Almanya’ için çalışmıyorlardı. Dış güçlerin işbirlikçileriydiler.
Dolayısı ile vatan hainleriydi. Milli menfaat için yok edilmeliydiler. Yahudi
dükkanlarına ilanlar asıldı, boykotlar yaptırıldı nihayetinde de yok edildiler.
Yerli ve milli olanlar sadece Hitlere biat edenlerdi.
Reis de bütün konuşmalarında yerli ve milli kavramlarını öne
çıkardı. Hizmet Hareketi’ni Amerikan ajanı, İsrail ajanı olarak ilan etti.
Hatta o kadar ileriye gitti ki Hizmet Hareketine sahip çıkan devlet
başkanlarını terör örgütünün işbirlikçisi ve üyesi olarak ilan etti. Merkel’i
bile ‘hizmet ablası’ ilan ettiğini unutmayalım.
Cumhuriyetin ilk yıllarındaki ‘Türk’e Türk’ten başka dost yok’
yaygın ifadesini daha da daralttı. Tek yerli ve milli olan sadece kendisine
biat edenlerdi. Bunun dışında kalanlar haindi. Ölenleri de hainler mezarlığına
gömdürttü.
Her ikisinin de sık ifade ettiği slogan ‘Tek halk, tek
millet, tek lider’di. Kendilerini başkomutan olarak nitelediler.
Führer de, Reis de kelimesi
kelimesine aynı sloganı kullandı.
‘Tek halk, tek millet, tek
lider’.
‘Ein volk, ein reich,
ein fuhrer’.
İktidarlarına ortak kimseyi
istemiyorlardı. Tek adamdılar. Her dedikleri emirdi. İtiraz edenler ise haindi.
Reis de başkomutan olduğunu
sık sık vurguladı. 15 Temmuz 2016 tuhaf darbe girişimi sonrasında Kuvvet
Komutanlarını kendisine bağladı.
Her ikisi de kendilerini milli iradenin sembolü olarak
gördüler.
Führer’e ihanet millete
ihanet demekti. Führer eşittir milletti. Führer Milli iradenin sembolü ve
temsilcisiydi.
Birebir aynı yaklaşımı Reis’te
de görürüz. Reis hazırlattığı afişlerde fotoğraflarının altında milli irade
ifadesini özellikle yazdırdı ve seçim kampanyalarında kullandı.
Her ikisi de kendilerinin Allah tarafından özel olarak
gönderilmiş olarak görüyorlardı. Her ikisi de hubristi.
Mutlak doğrunun ne olduğunu
ancak kendileri bildiklerini zannediyorlardı. Sıfırdan başlayıp zirveye çıkmış
olmaları, her mücadeleden zaferle çıkmış olmaları onları böyle yapmıştı.
Führer kurmayları ile yaptığı
toplantıda suikast girişiminden kurtulmasını ilahi bir misyonunun bir kanıtı
olarak görmüştü. İşin ilginç yanı halk ta onu öyle görüyordu.
Reis de taraftarlarının
kendisine kutsallık atfeden ifadelerini hep kabul edici bir sessizlikle karşılamıştı.
O ezilmiş İslam dünyasının beklenen Mesih’i ve kurtarıcısıydı. Reis buna
inandığı gibi taraftarları da buna inanmaktaydı.
Diyanet İşleri Başkanlığı
mensupları Erdoğan’ın İslam dünyasının halifesi olarak gördü. Kabul etmeyenleri
Diyanetten attı.
Her ikisinin rejiminin sembolü aynıydı, otobanlar,
duble yollar.
Führer de, Reis de otobanlara
büyük önem verdiler. Yaptıkları anketlerde otobanların geçtiği şehirlerde ciddi
oy patlaması gördüler. Bu onları otoban yapmaya sevk etti. Bu yollar Führer ile
o kadar özdeşleşmişti ki bu yollara Adolf Hitler yolları denmişti. Seçim
kampanyalarında bu otobanları bol bol kullanmıştı
Reis’in Başbakanı ve sağ kolu
Binali Yıldırım otobanların mimarıdır. Bir gün miting meydanlarında ‘batılılar
bizim otobanlarımızı kıskanıyor’ diyebilmiş ve kendini dinleyen halk ta onu
çılgınca alkışlamıştır.
Her ikisi de gençliğin yetiştirilmesine büyük önem
verdiler.
Bu gençliğin rol modelleri
kendileridir. Bu nesil kinci ve intikamcıdır. Führer kendisine tapan faşist bir
nesil yetiştirdi.
Reis de oğlu ve parti ileri
gelenleri ile kurduğu vakıflar üzerinden okullar ve yurtlar açtı. Bu vakıflara
devletin örtülü ödeneğinden ve işadamlarından alınan haraçlar ile büyük paralar
aktarıldı. Başta İmam Hatipler olmak üzere yetişen neslin rol modeli Reis’di. Bu
nesil de kinci ve intikamcı olarak yetiştirildi.
Her ikisi de 3 çocuk doğurmaları konusunda kadınları
teşvik ediyorlardı.
Führer 3 çocuk yapmayı
emretmişti. Nüfusun çoğalması güç demekti. 3 çocuk yapana vergi muafiyeti gibi
kolaylıklar tanıdığı gibi, çocuk başına da 10’ar Mark para vermişti.
Reis de nüfusun artması için
sürekli 3 çocuk yapmaları konusunda halka çağrılar yapmıştı. Ama Reis 3 çocuk
yapan aileleri para yerine nasihat vermiştir.
Her ikisi de halka kömür ve yiyecek yardığımı yapmış,
kendilerine mecbur kılmıştı.
Führer
1936 yılında yaptırdığı afişlerde, ‘Kimse
aç kalmamalı! Kimse üşümemeli, Hiçbir Alman Üşümemeli! Führer size 11,5 Milyon
Metreküp kömür verdi, sizde Ona oyunuzu verin! yazdırmıştı.
Reis
de belediyeler üzerinden kömür ve erzak dağıtmış, sadaka ekonomisi ile oy veren
halkı kendisine bağlamıştı.
Her ikisi de kurdukları rejimin bin yıl süreceği
hayalini kuruyordu.
Kurdukları rejimin ilelebet
süreceğine inanıyorlardı. Mitinglerinde ve konuşmalarında bunu sık sık
vurguluyorlardı. ‘Büyük Almanya’ idealine inanmayanların yeri toplama
kamplarıydı. ‘Büyük Türkiye’ ham hayaline inanmayanların yeri de hapishaneydi
yada hainler mezarlığı.
Her ikisi de pervasızca suç işlediler. Suç ortakları
da kendilerine inanan halktı.
Temel insan haklarını hiçe
saydılar. Tarihin ben büyük suçlarını işlediler. Irklarından, düşüncelerinden,
siyasi duruşlarından dolayı insanları yok ettiler, hapsettiler, işkence
ettiler.
Çünkü hesaba çekileceklerine
inanmadılar.
Hesaba çekilmeye dair en
küçük bir ihtimal onları daha da zalimleştirdi.
Führer’in de ona inanan
halkın da sonu korkunç oldu.
Alman halkı, Nazi Almanya’sı
işgal edilip, yüzbinlerce Alman öldükten ve Führer intihar ettikten sonra ancak
girdiği hipnozdan kurtulabildi. Ama artık çok geçti.
Hayatta kalan ve kaçamayan
Nazi yönetimi ve bürokrasisi yargılanırken bütün sorumluluk Hitlerin diyerek paçalarını
kurtulmaya çalıştılar.
Ama bu onları kurtarmadı.
Çünkü suç ortaklarıydılar.
Alman halkı artık o utanç
günlerini hatırlamak istemiyor. Naziler ve onlara oy veren Alman halkı tarihin
utanç sayfalarına geçtiler.
İnsanlar fırınlara atılırken,
işkence edilirken, hapse atılırken, mallarına el konulurken seslerini
çıkarmadıkları gibi alkışlamışlardı.
Zulüm umurlarında bile
olmamıştı.
Naziler ve onların Führer’i geride
bir taraftan büyük bir acı ve trajedi bırakırken, diğer taraftan ise büyük bir
utanç bıraktı.
Führer’in ve Führer
Almanya’sının sonu böyle oldu.
Führer ile Reis arasında bu
kadar benzerlikten sonra akıbeti de benzer mi dersiniz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder