Millet olarak her olay sonrası dış güçlerden, içimizdeki karanlık ellerden bahsetmeyi ve bütün faturayı onlara kesmeyi çok iyi biliriz.
Karanlık ellerin varlığı doğrudur. Ergenekon dava süreci ilerledikçe neyin ne olduğunu daha iyi anlar olduk. Onun için kanalık güçler eskisi kadar karanlık değil artık. Işığa tutulmuş tavşan halleri var.
Provokatörlerin artık belli olması probleminin çözümü için yeterli olmuyor elbette.
Karanlık eller ortada kaşınacak bir şey varsa kaşırlar. Önemli olan kaşınacak konuların olmamasıdır. Bünyenin zaaf içerisinde olması gibi bir şeydir bu. Bu durumda mikrop gelir bünyeye girer ve sizi hasta eder.
Bazı toplumlara ne yapsanız yapın provokasyon tutmaz. O konuda sağlamdırlar, oyuna, gaza gelmezler. Bünye mikrobu barındırmaz.
Bu yazıda mikrop üzerinde değil de Hatay Dörtyol’da yaşanan olayları açıklamak adına toplumsal zafiyetlerimizi masaya yatırmak istiyorum, tabii görebildiğim kadar. Mikrop zaten belli.
Yayılma tehlikesi olan bir olay olarak gördüğüm için ciddi üzerinde düşünülmesi gerekiyor.
Olaylar nasıl başladı ve gelişti önce kısa bir bakalım. Arkasından arka planını konuşalım.
4 polisin şehit edilmesi ile olaylar patlak verdi. Güvenlik kuvvetleri derhal harekete geçti ‘zanlıları’ yakaladı. Sokakta slogan atan, bozkurt işareti yapan gruplar bu zanlıları linç etmek istedi. Ardından kendilerini ülkücü olarak niteleyen grup BDP binasını ateşe verdi. Bu grupların Kürt vatandaşlarımızın bulunduğu mahallelere yürümesi ve Kürtlerin iş yerlerine saldırmaları ile olaylar daha da büyüdü.
Bu satırların yazıldığı saatlerde de ilçe hala durulmamıştı.
Peki, neden Dörtyol ilçesi?
Hatırlayacaksınız Hatay'ın İskenderun İlçesi'nde görev yapan Anadolu Episkoposluğu ve Havarisel Vekilli Luigi Padovese, evinde uğradığı bıçaklı saldırıda öldürülmüştü. Ancak ilçede Müslüman Hıristiyan kavgasını ateşlemedi bu olay. Çünkü şehirde Müslüman gayrı Müslim ilişkilerinde çomak sokulacak bir boşluk yoktu. Dünyaya örnek olacak bir diyalog zemininde yaşıyorlardı.
Dörtyol’da çıkartılan olaylar Hatay’ın Reyhanlı, Kırıkhan gibi ilçelerinde de tutmazdı. Çünkü bu ilçelerde yaşayan Arap, Kürt, Türkmen, Çerkez, Laz vatandaşlar evlilikler yapmış, iç içe geçmiş ve şehri eşit paylaşabiliyorlardı. Şehre sonradan göç etmiş topluluklar belli bir ölçüde şehre entegre olmuşlardı.
Dörtyol ilçesi ile bu ilçelere nazaran biraz farklıdır. Bu tür provokasyonların tutabileceği bir zemin vardır.
Nedir bu zemin?
Sanayi bölgesi olması ve canlı tarımın varlığı ilçenin çalışmak üzere çok göç almasına sebebiyet vermiştir. Göç edenler, özellikle terörden ve işsizlikten kaçıp kendilerine yeni bir hayat kurmak için şehre gelen Kürtlerdir.
Köyleri boşaltılış, PKK ile asker arasında sıkışıp kalmış, canından bezmiş bu insanlar yıllardan beri şehrin varoşlarında hayata tutunma mücadelesi veriyorlar. İtilmiş, yurtlarından kovulmuş öfkeli bir kitle yaşıyor oralarda. Aynı Adana’daki gibi, Gaziantep’teki gibi.
Buna mukabil Dörtyol ilçemiz milliyetçi duygular açısından çevre il ve ilçelere nazaran daha bir öndedir. Belediye başkanı MHP’li ve şehir parkının adı Alparslan Türkeş’tir. Fransızlara ilk kurşunun burada sıkıldığını da unutmayalım.
Yayla geleneği bu bölgede çok yaygındır. Ancak yaylalar yıllardan beri PKK’nın elinde. İnsanlar can tehlikesi yüzünden yaylalara çıkamıyor. 40’a yakın vatandaşını PKK terörüne şehit vermiş bir ilçe olduğunu da burada belirtmek isterim.
Bütün bunların üzerine 4 polisimizin şehit edilmesi provokasyon için bulunmaz bir fırsat doğurdu. Zemini ateşlemeye yetti.
Allah’tan sağduyulu, iş güç sahibi Dörtyol halkı sokağa dökülmedi. Daha çok delifişek gençler bu iş için kullanıldı.
Bu süreçte MHP ve BDP’ye ve özellikle şehrin kanaat önderlerine büyük görev düşüyor.
Telafisi mümkün olmayacak olaylara kapı aralanmamalı.
Ama her şeyden önce toplumu zafiyete götüren şartların kurutulması gerekmekte.
Erkam Tufan AYTAV
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder