AKP karşıtlarının ne zamandır dört gözle bekledikleri bir süreci yaşıyoruz.
Alkol yasağı, heykel tartışmaları, Muhteşem Yüzyıl dizisi falan derken Liberaller ile AKP daha doğrusu Tayyip Erdoğan arasında şiddetli bir polemik meydana geldi.
Hiç de sürpriz olmayan bu gelişmeyi tarafları mercek altına alarak bir inceleyelim.
Mutlak özgürlükleri savunan liberallerin duruşu net. Ne istediklerini biliyorlar. Hangi olay için önceden ne diyeceklerini kestirmek zor değil. Liberalliklerine yakışmayan oldukça da sert bir üslupları var. Sinirleri burnunda ve karşı düşünceye hiç tahammülleri yok bir görüntü veriyorlar.
Buna makabil AKP’nin duruşu liberaller kadar net değil. Muhafazakârlıkla, liberallik arasında sürekli git gel yaşayan bir parti görüntüsü veriyorlar. Bazen özgürlüklerden yana bazen statükodan yana davranışlar sergiliyorlar.
Peki, AKP neden böyle yapıyor?
AKP yöneticilerinin zihinsel yapılarını bir tarafa bırakacak olursak, bence bunun en önemli sebebi demokratik olgunluğa erişmemiş parçalı toplumsal yapımızın olması. Türkiye’nin bütününe hitap etmek isteyen bir partinin çıkmazını yaşıyor AKP.
Bu iddiamı biraz açayım.
Ben şahsen toplumumuzun demokrasi konusunda yeterince olgunluğa erişmediğini düşünüyorum. Kendine demokrat olmaktan öteye geçebilmiş değiliz. Toplum olarak demokrasi ve özgürlükler konusunda ortak bir noktada bulaşamıyoruz.
En basitinden örnek vermek gerekirse Alevilerin sorunlarını çözmek istediğinizde Sünniler rahatsız oluyor, Kürtlerin sorunlarını çözmek istediğinizde Türk milliyetçileri rahatsız oluyor. Bu rahatsızlıkları kaşımak üzere de bekleyen partilerin varlığı da söz konusu.
Türkiye’de bu gün toplumun bütününe hitap etme iddiasındaki tek parti AKP’dir. Maalesef bu böyledir. CHP marjinal laikçi kitlenin dışına çıkmamakta kararlı gibidir. Türk ve Kürt milliyetçiliğinin dışına çıkıp Türkiye’nin partisi olmaktan MHP’de BDP de uzak durmaktadır. Biri diğerinin kontrası gibidir. Bu siyasi fotoğraf ta Türkiye’nin talihsizliğidir.
Bu durumda sahada AKP tek başına kalmaktadır. Tabii demokrasi ve özgürlükler adına toplumsal çıkmazlarımızı da sırtlanarak.
Bütün Türkiye’den yani milliyetçi Kürtlerden de, Milliyetçi Türklerden de, Alevlerden de, Sünnilerden de oy almak istiyorsanız zikzak yapmaktan başka şansınız kalmaz.
Kürt meselesini çözeceğim derken iç Anadolu ve Karadeniz’deki milliyetçi oyları kaybetme korkusuna düşen bir partinin doğal görüntüsüdür AKP’nin bu hali.
Liberaller ile AKP zoraki aşkında zurnanın zırt dediği yerler şimdilik dizi film, alkol, heykel, Kürt ve Alevilik sorunu gibi konular. Buna önümüzdeki dönemlerde başka konular da ekleneceği muhakkak.
Demokratik olgunluğun olmadığı parçalı bir toplumda Demokrat ve liberal bir parti olamaz. Daha yakın zamanda liberal parti girişimlerinin Türkiye’nin siyasi parti çöplüğüne gittiğini unutmayalım. Liberal yazarlarımızın düşüncelerini savunan partilerin hazin sonu bu oldu, yüzde biri geçmedi oy oranları.
Bu mecburi aşkın, bu zoraki evliliğin bir gün çatırdayacağı muhakkaktı. Ayrıca ortada ciddi bir doku uyuşmazlığı da söz konusu.
Ben burada ‘AKP mutlak manada demokrat bir parti ne yapsın toplum böyle iddiasında da değilim. AKP’de de toplumdaki kafa karışıklığının yansıması elbette var.
Ama bu bir parti problemi değil, toplumsal bir problem. Demokratik olgunluğa ulaşıncaya kadar bu böyle gidecek.
Ya da AKP bir daha seçilmeme riskini göze alıp, siyasi hesap yapmadan radikal adımlar atacak. Bu da imkânsız gözüküyor.
Ama ne çare ki liberaller ile AKP arasındaki bu zoraki aşk bir süre daha devam etmek zorunda. Her iki tarafın da başka şansları yok.
Ülkenin de başka şansı yok.
Maalesef…
22 Ocak 2011 Cumartesi
Hodri Meydan Atatürk'ün yatak sahnesini de çekin
Şu bir gerçek ki Türkiye’de tarihi romanlar ve filmler gerçekmiş gibi algılanıyor. Okuyucu ve izleyici tarih kitabı ve belgeseli gibi esere bakıyor.
Belli periyotlarda bu konu gündeme gelir, tartışılır, herkes bir şeyler söyler, sonra da gündem değişir bir sonraki periyoda kadar bu mesele rafa kalkar.
Muhteşem Yüzyıl filmi ile gündeme gelen tartışmanın problematiki şudur; tarihi filmler veya romanlar tarihi aynen yansıtmalı mıdır yoksa kurgu olabilir mi? Yani olaylara ayna mı olmalıdır yoksa kırılma olabilir mi? Veya daha net bir ifade ile şöyle soralım; kurguda gerçeklik sınırları ne kadar zorlanabilir?
Cevabında bir türlü mutabık kalamadığımız mesele işte budur. Tartışmanın özü de budur.
Senarist filmde Kanuni’yi istediği gibi oynatmış, istediği kılığa sokmuş. Şehvet düşkünü olarak da göstermiş. Dizinin senaristi Meral Okay ‘bu belgesel değil, bir dizi, ortada dramatik bir kurgu var’ diyerek de bu tarz eserlerin tarihi birebir yansıtmayabileceğini savunuyor.
Evet, bazıları böyle düşünüyor. Bu bir sanattır, edebiyattır, istediğim gibi kurgu yapabilirim diyebiliyor.
Ben şahsen böyle düşünmüyorum.
Tarihi şahsiyetler senaristin veya romancının elinde oyuncak olmamalı. Elbette kendilerinden tarih kitabı veya belgeseli beklemiyoruz. Elbette tarihi şahsiyetlerin filmde geçecek diyalogları ve pek çok sahne kurgu olacaktır, olmaya mecburdur da. Ama bir şartla, tarihi gerçeklerden ayrılmamak kaydı ile.
Peki, tarihi gerçekler nedir? İşte bu sorunun cevabı da biz de problemli, hele bu Osmanlı tarihi ve yakın tarih ise.
Maalesef bizde tarih ideolojilerin çatışma alanı olduğu için tarihi gerçeklerde bir noktada buluşma imkânımız da olmuyor. Osmanlı kötü, Cumhuriyet iyi temel mantığı ile bir nesil yetiştirilmek istendiği için Osmanlı padişahlarına ya ‘veli’ ya da ‘deli’ şeklinde bakıyoruz. Cumhuriyeti yüceltmek için Osmanlıyı kötülemek gibi çocukça bir yaklaşımın etkileri maalesef hala sürüyor.
Dizi daha ilk bölümünden protestolara maruz kaldı. Boykot edilmesi istendi. Hatta hükümet bile bu konuda topa girdi. Sonuç ne oldu reklamın iyisi kötüsü olmaz prensibinin gereği film seyredilme oranında birinci sırayı aldı. Tabii ki bu reyting filmin halk tarafından çok sevildiği anlamına gelmez. İlgi çekici olduğu için seyredilmesi başkadır, sevildiği için seyredilmesi başkadır. Bir insan çok kızdığı bir programı da seyreder acaba ne diyecek diye?
Bu da ayrı bir mesele.
Gelelim biz gene temel sorumuza.
Tarihi film ve romanlarda kurgunun sınırları nereye kadar olmalıdır? Gerçekliğin dışına çıkabilir mi? Hayır çıkmamalıdır ve çıkamaz. Çünkü ben bunu ‘kişi hakları’ bağlamında bakıyorum. O kişinin 500 yıl önce yaşamış olması ile günümüzde yaşamış olmasının arasında hiç fark yoktur. Bu açıkça kişilik haklarına tecavüzdür.
En azından Osmanlı hanedanının savcılık düzeyinde harekete geçmesinde fayda vardır.
Tarihi roman ve filmler tarihi aynen yansıtmaya bilir, bu sanat ve edebiyattır diyenlere bir önerim var.
Yüreğiniz ve ahlakınız yetiyorsa Atatürk hakkında da bir dizi çekin, kafanıza göre kurgu yapın, istediğiniz gibi Atatürk’ü oynatın. Yapmadığı şeyleri yaptı gösterin, farklı karakterde yansıtın. Ayrıca sanat adına Latife Hanım ile bir de yatak sahnesi çekin. Hodri meydan.
İşte o zaman ben sizin sanat aşkınıza inanacağım.
Sultan Süleyman’a evet Atatürk’e hayır olmaz. Bari ‘ölüler’ arasında adaletli olun.
Belli periyotlarda bu konu gündeme gelir, tartışılır, herkes bir şeyler söyler, sonra da gündem değişir bir sonraki periyoda kadar bu mesele rafa kalkar.
Muhteşem Yüzyıl filmi ile gündeme gelen tartışmanın problematiki şudur; tarihi filmler veya romanlar tarihi aynen yansıtmalı mıdır yoksa kurgu olabilir mi? Yani olaylara ayna mı olmalıdır yoksa kırılma olabilir mi? Veya daha net bir ifade ile şöyle soralım; kurguda gerçeklik sınırları ne kadar zorlanabilir?
Cevabında bir türlü mutabık kalamadığımız mesele işte budur. Tartışmanın özü de budur.
Senarist filmde Kanuni’yi istediği gibi oynatmış, istediği kılığa sokmuş. Şehvet düşkünü olarak da göstermiş. Dizinin senaristi Meral Okay ‘bu belgesel değil, bir dizi, ortada dramatik bir kurgu var’ diyerek de bu tarz eserlerin tarihi birebir yansıtmayabileceğini savunuyor.
Evet, bazıları böyle düşünüyor. Bu bir sanattır, edebiyattır, istediğim gibi kurgu yapabilirim diyebiliyor.
Ben şahsen böyle düşünmüyorum.
Tarihi şahsiyetler senaristin veya romancının elinde oyuncak olmamalı. Elbette kendilerinden tarih kitabı veya belgeseli beklemiyoruz. Elbette tarihi şahsiyetlerin filmde geçecek diyalogları ve pek çok sahne kurgu olacaktır, olmaya mecburdur da. Ama bir şartla, tarihi gerçeklerden ayrılmamak kaydı ile.
Peki, tarihi gerçekler nedir? İşte bu sorunun cevabı da biz de problemli, hele bu Osmanlı tarihi ve yakın tarih ise.
Maalesef bizde tarih ideolojilerin çatışma alanı olduğu için tarihi gerçeklerde bir noktada buluşma imkânımız da olmuyor. Osmanlı kötü, Cumhuriyet iyi temel mantığı ile bir nesil yetiştirilmek istendiği için Osmanlı padişahlarına ya ‘veli’ ya da ‘deli’ şeklinde bakıyoruz. Cumhuriyeti yüceltmek için Osmanlıyı kötülemek gibi çocukça bir yaklaşımın etkileri maalesef hala sürüyor.
Dizi daha ilk bölümünden protestolara maruz kaldı. Boykot edilmesi istendi. Hatta hükümet bile bu konuda topa girdi. Sonuç ne oldu reklamın iyisi kötüsü olmaz prensibinin gereği film seyredilme oranında birinci sırayı aldı. Tabii ki bu reyting filmin halk tarafından çok sevildiği anlamına gelmez. İlgi çekici olduğu için seyredilmesi başkadır, sevildiği için seyredilmesi başkadır. Bir insan çok kızdığı bir programı da seyreder acaba ne diyecek diye?
Bu da ayrı bir mesele.
Gelelim biz gene temel sorumuza.
Tarihi film ve romanlarda kurgunun sınırları nereye kadar olmalıdır? Gerçekliğin dışına çıkabilir mi? Hayır çıkmamalıdır ve çıkamaz. Çünkü ben bunu ‘kişi hakları’ bağlamında bakıyorum. O kişinin 500 yıl önce yaşamış olması ile günümüzde yaşamış olmasının arasında hiç fark yoktur. Bu açıkça kişilik haklarına tecavüzdür.
En azından Osmanlı hanedanının savcılık düzeyinde harekete geçmesinde fayda vardır.
Tarihi roman ve filmler tarihi aynen yansıtmaya bilir, bu sanat ve edebiyattır diyenlere bir önerim var.
Yüreğiniz ve ahlakınız yetiyorsa Atatürk hakkında da bir dizi çekin, kafanıza göre kurgu yapın, istediğiniz gibi Atatürk’ü oynatın. Yapmadığı şeyleri yaptı gösterin, farklı karakterde yansıtın. Ayrıca sanat adına Latife Hanım ile bir de yatak sahnesi çekin. Hodri meydan.
İşte o zaman ben sizin sanat aşkınıza inanacağım.
Sultan Süleyman’a evet Atatürk’e hayır olmaz. Bari ‘ölüler’ arasında adaletli olun.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)