22 Ocak 2011 Cumartesi

Hodri Meydan Atatürk'ün yatak sahnesini de çekin

Şu bir gerçek ki Türkiye’de tarihi romanlar ve filmler gerçekmiş gibi algılanıyor. Okuyucu ve izleyici tarih kitabı ve belgeseli gibi esere bakıyor.

Belli periyotlarda bu konu gündeme gelir, tartışılır, herkes bir şeyler söyler, sonra da gündem değişir bir sonraki periyoda kadar bu mesele rafa kalkar.

Muhteşem Yüzyıl filmi ile gündeme gelen tartışmanın problematiki şudur; tarihi filmler veya romanlar tarihi aynen yansıtmalı mıdır yoksa kurgu olabilir mi? Yani olaylara ayna mı olmalıdır yoksa kırılma olabilir mi? Veya daha net bir ifade ile şöyle soralım; kurguda gerçeklik sınırları ne kadar zorlanabilir?

Cevabında bir türlü mutabık kalamadığımız mesele işte budur. Tartışmanın özü de budur.

Senarist filmde Kanuni’yi istediği gibi oynatmış, istediği kılığa sokmuş. Şehvet düşkünü olarak da göstermiş. Dizinin senaristi Meral Okay ‘bu belgesel değil, bir dizi, ortada dramatik bir kurgu var’ diyerek de bu tarz eserlerin tarihi birebir yansıtmayabileceğini savunuyor.

Evet, bazıları böyle düşünüyor. Bu bir sanattır, edebiyattır, istediğim gibi kurgu yapabilirim diyebiliyor.

Ben şahsen böyle düşünmüyorum.

Tarihi şahsiyetler senaristin veya romancının elinde oyuncak olmamalı. Elbette kendilerinden tarih kitabı veya belgeseli beklemiyoruz. Elbette tarihi şahsiyetlerin filmde geçecek diyalogları ve pek çok sahne kurgu olacaktır, olmaya mecburdur da. Ama bir şartla, tarihi gerçeklerden ayrılmamak kaydı ile.

Peki, tarihi gerçekler nedir? İşte bu sorunun cevabı da biz de problemli, hele bu Osmanlı tarihi ve yakın tarih ise.

Maalesef bizde tarih ideolojilerin çatışma alanı olduğu için tarihi gerçeklerde bir noktada buluşma imkânımız da olmuyor. Osmanlı kötü, Cumhuriyet iyi temel mantığı ile bir nesil yetiştirilmek istendiği için Osmanlı padişahlarına ya ‘veli’ ya da ‘deli’ şeklinde bakıyoruz. Cumhuriyeti yüceltmek için Osmanlıyı kötülemek gibi çocukça bir yaklaşımın etkileri maalesef hala sürüyor.

Dizi daha ilk bölümünden protestolara maruz kaldı. Boykot edilmesi istendi. Hatta hükümet bile bu konuda topa girdi. Sonuç ne oldu reklamın iyisi kötüsü olmaz prensibinin gereği film seyredilme oranında birinci sırayı aldı. Tabii ki bu reyting filmin halk tarafından çok sevildiği anlamına gelmez. İlgi çekici olduğu için seyredilmesi başkadır, sevildiği için seyredilmesi başkadır. Bir insan çok kızdığı bir programı da seyreder acaba ne diyecek diye?

Bu da ayrı bir mesele.

Gelelim biz gene temel sorumuza.

Tarihi film ve romanlarda kurgunun sınırları nereye kadar olmalıdır? Gerçekliğin dışına çıkabilir mi? Hayır çıkmamalıdır ve çıkamaz. Çünkü ben bunu ‘kişi hakları’ bağlamında bakıyorum. O kişinin 500 yıl önce yaşamış olması ile günümüzde yaşamış olmasının arasında hiç fark yoktur. Bu açıkça kişilik haklarına tecavüzdür.

En azından Osmanlı hanedanının savcılık düzeyinde harekete geçmesinde fayda vardır.

Tarihi roman ve filmler tarihi aynen yansıtmaya bilir, bu sanat ve edebiyattır diyenlere bir önerim var.

Yüreğiniz ve ahlakınız yetiyorsa Atatürk hakkında da bir dizi çekin, kafanıza göre kurgu yapın, istediğiniz gibi Atatürk’ü oynatın. Yapmadığı şeyleri yaptı gösterin, farklı karakterde yansıtın. Ayrıca sanat adına Latife Hanım ile bir de yatak sahnesi çekin. Hodri meydan.

İşte o zaman ben sizin sanat aşkınıza inanacağım.

Sultan Süleyman’a evet Atatürk’e hayır olmaz. Bari ‘ölüler’ arasında adaletli olun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder