18 Nisan 2014 Cuma

AKP Medyası nasıl bu kadar kolay iftira atabiliyor?



AKP Medyası nasıl bu kadar kolay iftira atabiliyor?

AKP medyası yalan ve iftirada yeni rekorlara koşuyor.

Hatta bu konuda iki yeni kitap çıktı. Biri Salih Sarıkaya ile Özgür Küçük’ün hazırladığı ‘Yalanlar, İftiralar, Çarpıtmalar’ diğeri ise İdris Gürsoy’un kaleme aldığı ‘İstihbarat Yalanları ve İftiralar’ başlıklı kitaplar. İki kitabı da okumanızı tavsiye ederim. Tam ibretlik.

Eminim sizde şu soruya cevap bulmakta zorlanıyorsunuz.

Soru şu; AKP medyası nasıl oluyor da bu kadar yalan ve iftirayı bu kadar kolay yapabiliyor?

Yalan ve iftirada asla sınır tanımıyorlar. Yirmi dört saat bile geçmeden yalan olduğu ortaya çıkabilecek iftiraları rahatlıkla sergileyebiliyorlar.

Alabildiğince pervasızlar. Vicdan, yasa, ahlak, günah… hiç bir şey onları dizginleyemiyor. Üstelik kendilerine dindarız diyorlar. İyi de bunun bir izahı olmalı değil mi?

O zaman gelin bunu izah etmeye, psikolojilerini anlamaya çalışalım. Önce konuyu kendilerine ‘dindar’ dedikleri için din açısından ele alalım.

Kendileri açısından dini boyut
İftira ve yalanın günah olduğunu bilmiyorlar mı? Elbette biliyorlar. Ama bütün bu yaptıklarını ‘harp hiledir’ mantığı üzerine bina ediyorlar.

Zaten Erdoğan da bu mücadelenin adını istiklal savaşı olarak koymuştu. Hatırlayın kefenlerle meydanlarda boy gösteriyorlardı. Yani Türkiye’de onlar için denize dökülmesi gereken düşmanlar vardı ve ülke bu sebeple ‘darül harp’ti. Harpte de bu tarz yalanlar ‘meşruydu’.
O zaman gönül rahatlığı ile yalan ve iftira atılabilirdi.

Saadet zincirine dâhil ettikleri bir kısım hocalar kendilerine bu kabil fetvalar verse de İslam ile yalan/iftiranın yan yana gelemeyeceğini bir gün anlarlar umarım.


Himaye boyutu
Meselenin bir başka boyutu da AKP medyasının en üst düzeyde himaye ediliyor olmaları. Attıkları yalanların kendilerine hukuken bir ceza olarak döneceğine inanmıyorlar. Çünkü yargı ve emniyetin artık ‘kontrol altına’ alındığını biliyorlar. 

Zaten attıkları yalanların pek çoğunun en üst düzeylerde dillendiriliyor olması onlara daha bir güven veriyor. Böylelikle devletin gücünü arkalarına almalarının pervasızlığını ve konforunu yaşıyorlar. 2071 planlarını bahsetmelerinden mevcut halin kalıcı olacağına inanıyorlar demek.

Yani tam bir güç zehirlenmesi.

Ancak bu dönem geçtiğinde- ki Türkiye’de ne dönemler gelip geçmiştir- himaye edenleri ile birlikte itibarlarını da kaybetmiş olduklarını anlayacaklar.

Her şeye rağmen hesap sorulma endişesi
Devletin gücünü arkalarına almanın rahatlığının üzerine bir de 30 Mart seçimlerinde almış oldukları oyların huzuru eklendi.

Yerel seçimlerde partilenin oy oranının düşmesi durumunda saadet zincirinin bozulacağını en iyi onlar biliyorlardı.  Onun için yerel seçimler çok önemliydi.

Ne var ki yolsuzluk ve rüşvet dosyalarının bir şekilde açılacağından ve hesap sorulacağından ciddi endişe duyuyorlar. Yargıdan emniyete bütün delikleri kapamış olmalarına rağmen içleri rahat değil. O zaman yapmaları gereken tek bir şey kalıyor. O da yolsuzlukları unutturmak için yeni gündemler oluşturmak, cemaat hakkında türlü türlü iftiralar atmak. Yani dikkatleri başka yöne çekmek.

Bu yöntemi 28 Şubat döneminden iyi biliyoruz. Cumhuriyet tarihinin en büyük banka boşaltma operasyonu yaşanırken dönemin muktedirleri cemaati gündeme getirerek yolsuzluklarının üstünü örtmek, gündem değiştirmek istemişti. Cemaat kelimesi bir şal olarak kullanılmıştı.

Hiçbir gerçeğin sonsuza kadar örtülemeyeceğini anlamış değiller maalesef.

Ballı maaş
Hayatlarında kazanamayacakları kadar çok para kazanıyorlar. Bu para başlarını döndürüyor. Daha düne kadar evinin kirasını ödemekte zorlananlar bu gün boğazda yalı arıyorlar. Emlak üzerine emlak alıyorlar. Bu durumda kulaklarına üflenen her iftirayı rahatlıkla yazmaktan asla çekinmiyorlar.

Eziklik psikolojisi
Gerek sosyal veya siyasal gerekse ekonomik anlamda ezilmiş insanların öfkelerinden korkmak gerekir. Onların öfkesi hiçbir şekilde sınır tanımaz. Uzun süreli yaşanan eziklik insan karakterinde derin izler bırakır, karakter erozyonu meydana getirir. Bu sebeple Hz. Musa, firavun tarafından ezilmiş İsrailoğulları ile Filistin’e girememişti. 40 yıl Tih sahrasında kalmış, onların ezilmemiş çocukları ile Filistin’e girebilmişti.

Rejim karşısında sürekli aşağılanmış, ötekileştirilmiş, zulüm görmüş ve şehirleşme sürecini tamamlayamamış kitleler içerisinden bir grup bugün iktidarda. Kendileri gibi düşünmeyen herkese düşmanlar. Öfkelerindeki kontrolsüzlüğün, sınır tanımazlığın en önemli yönlerinden biri de bu eziklik maalesef. 


Erkam Tufan Aytav

Not: Sözüm AKP medyasındaki iftira ve yalan atanlaradır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder