16 Kasım 2016 Çarşamba

Neyi sıfırlamanız gerektiğini iyi bilin...


Tarih yine tekerrür ediyor.

Ehl-ibeyt’e yapılanlara yakın bir zulüm Hizmet Hareketi’ne gönül verenlere yapılıyor.

Hapse atılıyorlar, mallarına el koyuyorlar, işkence ediyorlar, camilerde küfrediyorlar...

Yezid’in elinden kurtulmayı başarabilenler de dünyanın dört bir tarafına dağılıyor.

Ehl-i Beyt de Emevi zulmünden kaçıp Arap Yarımadası'ndan Anadolu’ya, Orta Asya’ya böyle hicret etmek zorunda kalmışlardı.

Gittikleri yerlerde kaldılar, oraları aydınlattılar ve oralara gömüldüler, mühür oldular.

Asırlar sonra Ehl-i Beyt’in izinden gideceklere ders verdiler.

Fethullah Gülen Hocaefendi son sohbetinde sabır ve ümitten bahsettikten sonra yurt dışında gömülmekten bahsetmesi dikkatimi çekti.

Bir de müjde verdi.

‘Yolunuzu, çizginizi korursanız, Amerika’ya gömülseniz dahi, Türkiye’ye gömülseniz dahi, Bakîü’l-ğarkad’da ashaba komşu olursunuz. Yerin altında mesafe yok, orada mesafe, sıfır; milyonlarca kilometreler, orada birden bire “zero”laşıyor. Allah, inayetini üzerimizden eksik etmesin!..’

Dünyanın dört bir tarafına dağılmış hicret erlerine açıkça mesaj veriyor. Yolunuzu çizginizi koruma kaydı ile nerede gömülürseniz gömülün Medine’de Sahabelerin kabirlerine komşu olabilirsiniz diyor. 

Ancak millet olarak bizlere biraz yabancı bir durum bu. Yani vatanının dışında ölmek ve orada gömülmek.

Dünyanın neresinde olursak olalım illa ülkemizde gömülmek isteriz. Böylelikle ruhumuz huzur bulacak zannederiz.

Bu bizim binlerce yıllık davranış kodumuz. Eski Türk geleneğine dair bir davranış geni bu.

İslam ile alakası yok yani.

Bu davranış geni ‘gezmeye yaban yahşi, ölmeye vatan yahşi’ özdeyişi ile karşımıza çıkıyor.

İslam öncesi eski Türklerin inanışında ölen kişi mutlaka memleketine hatta mümkün ise köyüne gömülmeli idi. Yoksa ruhunun rahat etmediğine inanılırdı.

Ancak gerek savaşlar gerekse başka sebeplerden olsun yurdunun dışında vefat eden Türklerin cenazelerinin memleketlerine döndürülmesi ciddi bir problem oluşturuyordu. Sıcaklar ve at üzerinde uzun süren yolculuklarda cenazenin kokması söz konusuydu.

Bu sebeple zaman içerisinde pratik bir yöntem geliştirildi. Cenaze belli bir süre bekletilip eti kemiğinden ayrıldıktan sonra eti öldüğü yere gömülür, kemikleri ise memleketine getirilirdi. Böylelikle ölen kişinin ‘ruhu rahat etmiş’ olurdu.

Günümüz Kırgızca’sında ‘ölenin kemikleri getirildi diye bir tabir vardır. Bugün getirilen aslında ölenin cenazesidir. Ama tabir aynen kalmıştır.

Bu davranış geni yüzünden cenazelerimizi vatanımıza, tercihen de doğduğu yere defnederiz.

Nazım Hikmet Rusya’da değil de vatanında, Anadolu’da bir köyde çınar altında gömülmek istemişti. Ama kendisine nasip olmadı. Her sene kabrinin taşınması sevenleri tarafından gündeme getirilse de kabri hala Moskova’da. 

Kültürel kodlar böyle bir şey işte. Binlerce sene de geçse davranış şekilleri kolay kolay değişmiyor. Sağcı da olsanız, solcu da olsanız fark etmiyor.

Biz millet olarak böyleyiz işte.

Vatan bizler için sadece yaşamak için değil aynı zamanda gömülmek için de anlam taşıyor.

Hocaefendi, işte bu binlerce yıllık davranış genimizi değiştirmeye çalışıyor.

‘Yolunuzu çizginizi koruma kaydı ile nerede gömülürseniz gömülün Medine’de Sahabelerin kabirlerine komşu olabilirsiniz, yerin altında mesafeler sıfır olur' diyor. 

Kısaca siz Ehl-i Beyt’in yolunda olun diyor. Adem Tatlıların, Erkan Çağılların yolundan gidin diyor.

Zalimler, Yezidler evinin altındaki kasalarını ve itibarlarını sıfırlama peşinde iken, iyisi mi siz son nefesinizi verdiğinizde yerin altında, Medine’deki Bakîü’l-ğarkada olan mesafenizi sıfırlamaya bakın.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder