Fethullah Gülen : "Faydalı sonuçlar doğurmayacak şekilde otoriteye baş kaldırmak”
İşte bam teli cümle bu.
Mavi Marmara katliamını sonuç veren eylem hakkında Sayın Fethullah Gülen’in açıklaması gündeme bomba gibi düştü.
Toplumda esen rüzgâra ters bir açıklama yaptı. Adeta rüzgâra karşı yürüdü. Hocaefendi bu sözünün toplumda nasıl algılanabileceğini bilmemesi mümkün değildi elbette. Ama her şeye rağmen popülizme girmedi ve bildiği gerçeği büyük bir cesaretle açıkladı. Şöyle bir ortamda doğru bildiği uğrunda rüzgâra ters yürümeyi ancak Sayın Gülen yapabilirdi. Her türlü tepkiyi göğüsleme pahasına bu açıklamayı yaptı.
Sayın Gülen basına verdiği röportajdan önce verdiği taziyesinde; ‘Gazze'de yaşanan insanlık dramına son verebilmek beklentisiyle yola çıkan, uğradıkları müessif saldırıda hayatlarını kaybederek şehit olan insanlarımıza Allah'tan rahmet diler, başta aileleri olmak üzere; milletimize ve insanlığa taziyelerimi bildiririm’ demişti.
Hemen arkasından da büyük cesaret isteyen o çarpıcı açıklamasını yaptı. Açıklamasında "Faydalı sonuçlar doğurmayacak şekilde otoriteye baş kaldırmak” cümlesi izin almak için her türlü yol denenmeliydi ifadesinin dayanağını teşkil etmektedir.
Bu cümle Sayın Fethullah Gülen Hocaefendi’nin hizmet felsefesinin temelini ifade eder. Bu felsefenin Anadolu’nun derinliklerine uzanan Mevlanalara, Yunus Emrelere, Bediüzzaman Said Nursilere dayanan kökleri vardır.
Şimdi bu cümleyi biraz açalım ve anlamaya çalışalım.
Sonuç alamama, hatta şartları aleyhinize çevirebile riski olan davranışlara girmemektir esas olan. Bu kavga, anarşi ve sokak eylemlerine alabildiğine kapalı olmayı gerektirmektedir. Problemleri zamana yayarak çözmeye çalışmayı işaret eder. Bu felsefe çatışmacı değil uzun vadede çözüm arayıcıdır.
Size bir örnek vermek istiyorum. Cumhuriyetin ilk yıllarıdır. Ülkede pozitivizm rüzgârlarının sert estiği bir dönem yaşanmaktadır. Her şeyi tabiat yarattı fikri hâkim söylemdir. Bir grup öğrenci devrin büyük âlimlerinden Bediüzzaman Said Nursi’ye gelir. Okullarda öğretmenlerinin kendilerine Allah’ı anlatmadıklarını söyleyerek şikâyet ederler.
Bediüzzaman’ın cevabı çok ilginçtir. ‘Allah’a inanmayan o öğretmenleriniz aslında sizlere biyoloji, kimya gibi dersleri anlatırken farkında olmadan Allah’ı ve kudretini anlatıyorlar’ demiştir. Bir bakış açısı, farklı bir perspektif getirmiştir.
Bediüzzaman gençleri ‘demek öyle siz de direnin, sesinizi çıkarın’ değip gençleri kışkırtmamış, sokağa dökmemiş ve bir nesli devletle çatıştırarak telef etmemiştir. Çevresindekileri hep müspet harekete yönlendirmiştir. Buna rağmen devlet Bediüzzaman’dan hiç hoşlanmamış, ona hayatını zindan etmiştir. Onun bu eziyetlere tepkisi ise ‘bana bunu reva görenlere karşı bile hakkı helal ediyorumdur’. Bu tepkisi ile amacı kendisine bağlıların sistemle, devletle çatışmacı bir başkaldırı ilişkisine girme ihtimalini ortadan kaldırmaktır.
Bediüzzaman’ın eylem tarzının adı müspet harekettir ve toplumun önemli bir kısmında karşılığını bulmuştur. Buna mukabil bu eylem tarzını benimsemeyen, hatta korkak bulan çatışmacı bir dil üzerinden çözüm arayan İslami hassasiyetleri olan kitleler de toplumumuzda var olagelmiştir.
Ezilmek, haksızlığı uğramak, ötekileştirilmek karşısında duyulan öfke bu çatışmacı dilin temelini oluşturur.
‘Ezilmişlerin, ötekileştirilmişlerin’ İslam yorumu reaksionerdir, elektriklidir, kavgacıdır, hissidir ama aynı zamanda çok ta samimidir. Gerekirse canını vermekten geri kalmaz. Böyle olması da anlaşılabilir bir durumdur. Zülüm karşısında öfkenin dışa vurumudur bu. Ama maalesef aynı zamanda manipüleye de açıktır.
Ortadoğu bu tarz eylemlerin merkezidir. Gerek yerel, gerek global zalimlerin zulümleri karşısında ezilmiş, sömürülmüş, zenginlikleri elinden alınmış, hatta ümitleri ellerinden alınmış kızgın kitlelerdir bunlar. Öfke ve kin boşalması mitinglerde, şehit cenazelerinde ortaya çıkar. Ama öfke nereye kadar varır işte bunu kimse bilemez. Saman alevi gibidir bu tarz eylemler her an kontrolden çıkabilir ve eylem sahibine zarar verebilir.
Ülkemizde de 1950’lı yıllardan bu yana merkeze tutunmaya çalışan, sistemin beyaz unsurları tarafından itilen öfkeli kitle, Ortadoğudaki öfkeli kitle ile duygu paylaşımı yaşadı. Bu da siyasetten, sokak hareketlerine oradan insan ilişkilerine her şeyi etkiledi. Bu süreç bu gün de yaşanmakta.
Bu gün Mavi Marmara katliamı karşısında ‘ayol ne oluyoruz Ortadoğu’daki görüntülerin birebir benzeri bizde de var’ yaklaşımı ülkemizin gerçeklerinden uzak yaşamamın bir sonucudur.
Benzeş, paylaşılmış duygular benzer görüntüleri netice verdi.
Konuyu toparlarsak ülkemizde ‘aynı acıyı hisseden ama farklı tepki veren’ iki ayrı eylem tarzı vardır.
Biri çatışmacı öbürü ise sistem içerisinde kalarak problemi çözme yaklaşımı.
Hoşnutsuzluğun mobilizasyonu
İşte Fethullah Gülen Hocaefendi gibi fikir önderleri sistem karşısında hoşnutsuzluğun yaratmış olduğu enerjiyi müspete yönlendirmiş ve hep çevresini otoriteye başkaldırı adına sokak hareketlerinden uzak tutmuştur. Uzun vadeli ve kalıcı çözümler önermiştir.
Mavi Marmara katliamı karşısında herkes gibi benimde kalbim öfke ve acı hissetmekte. Hissiyatım sokaklara çıkıp bağırıp çağırmayı istiyor. Aklım ise Fethullah Gülen Hocaefendi’nin yaklaşımının aklıselimi temsil ettiğini söylüyor.
Faydalı sonuçlar doğurmayacak şekilde otoriteye baş kaldırmanın ülkemizin ve Müslümanların hayrı olmayacaktır. Bu otorite zalim de olsa.
Gördüğüm kadarı ile İHH’nın tek amacı yardımın Gazze’ye oluşması değildi. Öncelikli amacı ambargoyu kaldırtmak için dünyanın dikkatini çekmekti. Yoksa yardım Mısır Refah kapısı üzerinden ulaştırılması mümkündü. Gazze’ye yardım götüren Kimse Yokmu Derneği bu güne kadar 3.309.010,50$’lık yardımı Refah sınır kapısından bizzat Gazzelilere ulaştırdıklarını biliyorum. Kimsenin burnu kanamadan bu yardımlar yapıla geldi bu güne kadar.
Bunun için Sayın Gülen gemiler daha harekete geçmeden, İsrail'in nasıl tepki vereceğini tahmin etmenin güç olduğunu, bir sorun çıkmaması için diplomatik yolların sonuna kadar zorlanması gerektiğini söylüyordu. Bu sağlanamayacaksa, kritik bir zamanda Türkiye'yi savaşın eşiğine getirecek bir krize meydan vermemek için başka yolların aranması gerektiğini ifade etti.
Bu paralelde Dışişleri Bakanlığı ve MİT, İHH yetkilileri ile görüşmesine ve uyarmasına rağmen uyarılar dikkate alınmadı. Hatta hükümet milletvekillerini gemiye binmelerini önledi.
Henüz olay çok sıcak. Şehitlerimizin naaşları ortada. Gerekli tepkiler verilmelidir ama aklıselimi elde bırakmamak kaydı ile.
Arap dünyasının tepki ve sloganlarına benzeşen tavır ve davranışlarla bir sonuca ulaşılabilseydi, Araplar bu güne kadar ulaşılırdı zaten.
Aklıselimi ve soğukkanlılığı elden bırakmayalım.
Erkam Tufan Aytav
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder