20 Mayıs 2010 Perşembe

Afrika’da dağın tepesindeki Kabile Reisi ve Futbolun çizdiği Türkiye’nin yeni sınırları

Afrika’da dağın tepesindeki Kabile Reisi ve Futbolun çizdiği Türkiye’nin yeni sınırları

Bilgi Üniversitesinden Prof. dr. Nevin Ateş, Star gazetesinden Ardan Zentürk ve Akşam gazetesinden Sevim Gözay ile birlikte Batı Afrika ülkelerinden Mali’nin başkenti Bamako’dayız.

Bamako’da hizmet veren Horizon Türk kolejinin öğrenci velilerinden bir işadamının evine konuk olduk. Türkiye’den geldiğimizi duyunca ev sahibimiz bizlere muhteşem bir sofra hazırlamış.

Ancak yemeklere bakan yok. Hep birlikte büyük boy ekrandan Türkiye Hırvatistan futbol maçını elimiz yüreğimizde büyük bir heyecan ile izliyoruz.

Sadece heyecanlanan bizler değiliz. Ev sahiplerimiz de en az bizim kadar heyecanlılar. Derken son dakika golümüz ve penaltılar ve maç bitti. Evin içi birbirine girdi. Baktım Ardan Zentürk dağılmış vaziyette, Sevim Gözay ve Nevin Ateş çığlık çığlığa yerlerinde zıplıyorlar, ev sahibiz ile Türk kolejinin müdürü Salih bey birbirlerine sarılmış kendilerinden geçmiş vaziyetteler. Bu trans hali bir süre devam etti.

Arkasından Salih beyin telefonları çalmaya başladı. Telefonda ne konuştuğunu anlamıyoruz. Konuştuğu dil Fransızca da değil, hiç duymadığımız bir kabile dili. Konuşması bitiyor, peşine bir telefon daha geliyor, bir telefon daha. Telefonların ardı arkası kesilmiyor.

Bağırmaktan kısılmış sesimle Salih beye sordum ‘yahu bu gece yarısı kim bu telefon edenler?’

Salih Bey o sıcak mütebessim yüzü ile ‘biraz önce arayan Fildişi Sahillerinden bir Afrikalı dostumuzdu, Türkiye’nin başarısını tebrik etti’ dedi. Arkasından Bamako belediye başkanı, öğrenci velileri sırası ile telefon edip tebriklerini bildirdiler.

Arayanlardan biri çok daha ilginç. Mali’nin çok ücra köşelerinden bir kabilenin reisi aramış, bulunduğu yerden telefon çekmediği için kabilenin ileri gelenleri ile bir dağın tepesine çıkmışlar oradan arıyorlarmış. Büyük bir heyecan ve sevinç içerisinde Türkiye’nin başarısını tebrik etmişler.

Mali ziyaretimiz ile birlikte Senegal ve Fas’a da uğradık. Aynı coşkuyu oralarda da gördük. Pasaport geçişte pasaportumuzu görüp Türk olduğumuzu anlayan Arap görevli boynumuza sarıldı. Milli takımımızı ezbere saydı. Pasaportumla yurt dışında bu kadar gurur duyduğumu hatırlamıyorum. Bütün Fas Türkiye’yi desteklemiş, meydanlara büyük boy ekranlar kurulmuş, büyük bir heyecan ile milli maçlarımız izlenmiş.

Bu gördüğüm sahnelerden sonra Türkiye’ye döner dönmez oturdum telefonun ve internetin başına. Asya ve Afrika’da pek çok ülkeyi aradım. Aradığım yerler de oralardaki Türk kolejleri tabii ki.

Acaba dünyanın başka yerlerinde Milli takımımızın zaferleri nasıl karşılanmıştı? İşte onlardan sadece bir kaçı;

Endonezya’nın başkenti Jakarta’da maç öncesi ve sonrası toplu dualar yapılmış. Galibiyetleri İslam’ın muzafferiyeti olarak algılamışlar. Açe eyalet valisi bizzat okullarımızı arayıp size çok dua ettik demiş.

Çin’de Uygur Türkleri tarafından coşku ile kutlamış.

Tacikistan Düşenbe’de Türk kolejlerinin mezunları arabalar ile şehirde konvoy oluşturmuşlar, Bazı bakanlar gece 03.00 de okullarımıza telefon açıp tebrik etmişler. O kadar devlet içinde halkı Müslüman olan bir tek Türkiye diyorlarmış.

Güney Kore dünya şampiyonasında olduğu gibi bütün ülke milli takımımızı desteklemiş.

Tanzanya’da bütün ülke Hıristiyan’ı Müslüman’ı Türkiye’yi desteklemiş. Maçın sonunda okula 01.00 de tebrik telefonları yağmış. Tanga şehrinin belediye başkanı Salim Kasım o sırada İtalya’da imiş oradan arayıp okul müdürünü tebrik etmiş. Türkiye’de okumuş Tanzanyalılar da maçtan sonra okulu arayıp tebrik etmişler. Talebe velileri aramış. Maç cuma gününe denk geldiği için Cuma namazında dua edilmiş, zaferi duaya bağlıyorlarmış.

Kazakistan ve Kırgızistan’da halk Türkiye milli takımı cüreklerimizin (kalplerimizin) şampiyonu diyorlarmış.

Gazze’de Arap spiker maçı sunarken iki gol yiyip mağlup duruma düştüğümüzde “tarih boyunca bu aslanların ne mağlubiyetleri aşıp başları dimdik çıktıklarını gördük, bu çocuklar döndürecek maçı” diyormuş.

Hem Saraybosna’da hem de Üsküp’de yer yerinden oynamış, Galibiyetimizin sevinciyle Bosna ve Makedonya sokaklarına dökülen coşkulu kalabalıklar gece boyunca eğlenmiş.

En son örneğimi Azerbaycan’dan vermek istiyorum. MSN den görüştüğüm Azeri dostum Elnur Arslanov’un hissiyatını benim ifade etmem mümkün değil. Onun için bana yazdıklarını, o güzel Azeri Türkçesi ile aynen size aktaracağım. Almanya maçı öncesi kendisine milli maçımızın zaferleri Azerbaycan’da coşku ile karşılandı mı diye sordum. Cevabı şöyle oldu;
oooooooooooooo. Onu sormaga hec ihtiyac yok..... Burda insanlar hepsi kucelerde idi.... Hetta dün böyükelci teşekkür bildirdi.... Dedi ki, gece yarısı insanlar böyükelciliyin önüne geldiyi zaman böyükelci özünü İstanbul’daki kimi hissetdi
Coh mohteşem bir gece idi. İnshallah bu gün bele bir gecenin olmasını dua edirik
Minlerle insan Baku’de sehere geder shenlik yapdılar. En esasi bu idi ki, her bir nefer-genc, giz, oglan, her kesen kucelerde idi, avtomobillerin sesleri, signallari sehere geder dayanmadı... Ve hec kes narahatciligdan düşünmürdü, her kesen sevinirdi...meselen benim konşularım pencerelerinden Azerbaycan bayragları, Türk telebeleri ise Türkiye bayragları asdılar.
Şeer deyil, bütün ölke birden-bire sevinç içinde patlandı... bunu görmek lazım idi... çünkü söz ile danishmaq coh zor...insanlar coh sevinirdi... İnanılmaz bir gelebe idi.
Men hemin vaht Londra’da Azerbaycan’ın boyukelciliginde seyr edirdim matchi... Düshündüm ki, sefirliyin binasi uçacak... Çünki Türkiye gol vuran zaman hepimiz sevinicimizden atlanmaga başladık.
Sonra ise gelebe..ve yeniden sevinc... 20 degige sonra Londra küçelerinde Türkler toplashmaga bashladılar... Bizler de onlarla idik.
Trafalgar meydanına birden yüzlerle insan geldi... Hepimiz Türkiye gishgiridik böyle... İnshallah bu gün bele bir günün olmasını coh arzulayirik...
Türkiye galib olan kimi, her kesene "Tebrikler! SUPER!" sms-ni gonderdim...ve aynı smsler mene gelirdi.
Yani boyle bir sevnic hoshdu!

Ne hoş ifadeler değil mi? Yazımı okuyup bitirdikten sonra aşağıda vermiş olduğum linklerden Baku sokaklarındaki coşkuyu izlemenizi tavsiye ederim. Ama mendiliniz elinizde olsun, gözyaşlarınızı silersiniz.
( http://rutube.ru/tracks/798219.html?v=2c2541fed5e1cfe00318e8f63a1c916d
http://rutube.ru/tracks/798249.html?v=c0ef70f712445114fdb916fd8ebdaada http://rutube.ru/tracks/798274.html?v=233c6a025ee0443a96951551a7d08fbe )

Milli takımımızın zaferleri neden Asya ve Afrika da büyük sevinçle karşılandı? Milli takımımız bu iki kıta için ne anlama geliyordu? Bu sevincin gerçek nedeni neydi? Bu Türkiye’ye bakışın ifadesi miydi? Yoksa Futbolun mucizesi mi? Yada Avrupa’ya karşı ezikliğin ifadesi miydi? Bütün bu coğrafyada futbol sadece futbol olarak algılanmıyor muydu yoksa?

Aslında bu sosyolojik anlamda başlı başına incelenmesi gereken bir konudur.

2008 Avrupa Futbol şampiyonasında Türk milli takımının başarıları bize çoğumuzun bilmediği bir gerçeği ortaya çıkardı.

Bu gerçek Türkiye’nin etki alanı açısından misak-ı milli sınırları dışında çok daha geniş bir alana sahip olduğuydu.

Bu sınırların Afrika’nın en ücra köşelerinden, Güney Kore’ye kadar uzandığını gördük. Futbol sayesinde ülkemizin Afrika ve Asya’daki yerini ve bizlerden beklenileni keşfetmiş olduk.

Türkiye ezilmiş ülkelerin, batı karşısında küskün halkların sesi oldu. İtilen, kakılan, horlanan, köle olup satılan bir dünyanın sesi.

Bakış bu.

Bu bakış şimdiye kadar hiçbir ülkeye nasip olmamıştır.

Bu çok büyük bir sermaye olduğu kadar çok büyük bir sorumluluktur da.


Erkam Tufan Aytav
Haziran 2008

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder