20 Mayıs 2010 Perşembe

Gazze: Reflekslerimiz ve gerçekler

Osmanlı refleksleri ile ayağa kalkıp, Türkiye Cumhuriyeti gerçekleri ile yerimize oturmak.
Gazze: Reflekslerimiz ve gerçekler

Erzurumlu Alvarlı Efe Hazretleri’nin meşhur bir beyti vardır,
‘Bu gün mah-ı muharremdir, muhibbi hanedan ağlar
Bu gün eyyam-ı matemdir, bu gün ab-ı revan ağlar’

Gazze katliamının Hazret-i Hüseyin’in ve beraberindeki yetmiş kişinin şehit edilmesinin seneyi devriyesine gelmesi ne kadar hazin!

Kerbalalar bitmiyor, bu gün de Gazze’de adeta bir Kerbela yaşanıyor. İsrail’in gerçekleştirdiği kara ve hava harekâtı sonunda yaşanan insanlık dramı. Tecrit edilerek aç susuz bırakılan insanlar çoluk çocuk demeden katlediliyor.

Bütün dünyanın ayağa kalktığı söylenemez. Başta ABD olmak üzere pek çok batılı ülke idare-i kelam etti. Kendilerinden bekleneni yaptılar. Arap ülkeleri liderleri de, Kaddafi dışında, aynı idare i kelama eşlik etti. Yani şaşırtmadılar. ABD Gazze’ye insani yardım için beş milyon dolar ayırmış, lütfetmiş. Bu rakam ancak Newyork’da bir daire parası.

Dünya liderleri arasında en sert tepkilerden birini veren Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Tayyip Erdoğan oldu.`O bombaların altında ölen çocukların, o savunmasız kadınların, annelerin ahı yerde kalmayacak, o gözyaşları yerde kalmayacak. Allah İsrail`i cezalandıracak’ diyerek milletin duygularına tercüman oldu. İsrailli yetkililer bu ifadeleri Erdoğan`ın duygusallığına yordular ve Türk halkını yatıştırmayı amaçladığına bağladılar. Bunun üzerine Sayın Erdoğan’da, “Ben duygusal değilim sadece sorumluyum. İsrail’i de sorumlu olmaya davet ediyorum. İsrail’in yaptığı zulümden başka bir şey değil” diye cevap verdi.

Aslında Batı ülkelerinin ikiyüzlülüğüne de Arap diktatörlerinin kayıtsızlığına da artık alışmıştık. Ama benim alışamadığım sadece benim değil, millet olarak da alışamadığımız uluslar arası arenadaki konumumuz, yani kaale alınmama.

Sokaktaki insanından, başbakanına kadar olan bitenler karşısında hırçınlığımız biraz bundan. İşin gerçeği millet olarak Osmanlı tarihsel mirasının altında eziliyoruz.

Türkiye Kongo Cumhuriyetinin devamı bir ülke değil. 600 yıllık bir imparatorluk geleneğimiz ve dönemin süper gücü olma yönümüz var. 400 yıl idaremiz altında kalmış bir bölgede yaşanan dram bizi derinden etkiliyor.

Yıllar önce Ahmet Turan Alkan köşesinde ilginç bir olayı yazmıştı. Bir gün bir hastanın ayağı kangren oluyor ve kangren olan ayak ameliyatla kesiliyor. Aradan aylar geçiyor, hasta geceleri kesilen ayağının kaşıntısı ile sık sık uyanıyor. Olmayan ayak nasıl kaşınır diye bu duruma çok şaşırıyor, gidip doktora soruyor. Aldığı cevap çok ilginç. Beyin, ayağın koptuğunu bir türlü kabullenemiyor, sürekli olmayan ayağa sinyaller gönderiyor. Böylece hastada kaşıntı hissi uyanıyor. Böyle durumlarda beynin adaptasyonu çok geç oluyormuş.

Bizim durumumuzda biraz buna benziyor. Osmanlı adındaki ‘hasta adamın’ kolunu bacağını kestiler. Ancak bilincimizin derinliklerinde o parçalar hala duruyor. Parçalarda olan her hadise bizi derinden yaralıyor, bir şeyler yapamamanın hırçınlığını yaşıyoruz. Osmanlı imparatorluğu refleksleri ile ayağa kalkıp, efelenip Türkiye Cumhuriyeti gerçekleri ile yerimize oturmak çok acı değil mi? Başbakanımız Ramallah sınır kapısında yarım saat bekletilebiliyor. Mehmet Akif demiş “ya param olsaydı ya da hamiyetsiz olsaydım.”

Hükümetin yapılabilecek her şeyi yaptığına ve yapmaya hazır olduğuna hiç şüphem yok. Ancak yapılabilecek şeyler kadar bir şey yapabilirsiniz. Yani boyunuz kadar.

‘O gözyaşı yerde kalmayacak’ demeniz üzerine İsrail de ‘Gazze’den çıkmıyorum, katliama da devam edeceğim, ne yapacaksın’ dese ne diyeceksin. Türkiye olarak ne tür müeyyidelerin var? Gücün nereye kadar? TBMM bir kınama metni bile çıkaramadı. Dışişleri bakanlığının uyarısı üzerine dengeler var diye metin geri çekildi.

İsrail’i kınayamayacak kadar TBMM’nin elini kolunu bağlayan bu dengeler neler? Maalesef bu dengeler meselesi bizim acı gerçeğimiz.

Dış politikamızda hep kapısına gittiğimiz lobi Yahudi lobisidir. ABD Senatosunda sürekli gündeme getirilen Ermeni soykırımı kararını engellemek için bu lobilere avuç dolusu paralar dökeriz. Desteklerini hep yanımızda isteriz. Bu adeta dış politikamızın mütemmim cüzü gibidir.

İsrail ile yürütülen şu an beş askeri projemiz devam ediyor. M-60 tanklarının modernizasyonu, füze savunma sistemi, 54 adet F-4 savaş uçağının ve 48 adet F-5 savaş uçağının modernizasyonu gibi.
Terör ile mücadelede İnsansız Hava Aracını da (Heron) İsrail’den aldığımızı unutmayalım.
Sık sık dile getirilir TSK neden İsrail ile iş yapıyor, ihale veriyor diye. İşin gerçeği şudur; TSK’nın elindeki silahların pek çoğu ABD yapımı. Bu silahların parça ihtiyacı ve geliştirilmesi bizi ABD’ye bağımlı kılıyor. ABD’de o teknolojiye uyumlu silahları ve parçalarını benden değil İsrail’den alabilirsin diyor. Buna mecbur ediyor.

Yani pek çok alanda eliniz kolunuz bağlı. Can sıkıcı ama böyle. Türkiye ABD ve İsrail’den bağımsız dış politika belirleyebilir mi? Bu açıdan biraz zor. Dışişlerinin dediği gibi; dengeler, dengeler. Bugünün şartları böyle.

Öte yandan Dışişlerimiz çok ciddi performans göstermesi, Sayın Erdoğan’nın sert açıklamalar yapması bütün bunlar Arap dünyasının gözünden kaçmıyor. Arap ülkelerini temsilen 6 kıdemli büyükelçinin Başbakana teşekkür ziyareti yapması, Dışişleri Bakanı Ali Babacan'la görüşen Arap ülkeleri dışişleri bakanlarının, "Sayın Erdoğan bizim hislerimize tercüman oluyor. Türkiye'nin Gazze sorununda gösterdiği diplomatik çabayı ve tutunduğu siyasi duruşu destekliyoruz." demeleri, Suriye'nin başkenti Şam'da, Gazze'ye destek için yüz binlerce kişinin katıldığı mitingde "Selam sana Erdoğan" sloganlarının atılması çok önemli.


ABD Basını da `Gazze Krizi Türkiye`nin diplomatik profilini güçlendirdi’ diyerek konuya dikkat çekiyor.

Bu yakın tarihimiz açısından alışık olmadığımız bir dış politika atağı. Hükümeti yürekten tebrik ediyorum.

Osmanlı torunlarından bir zamanlar yaşadıkları coğrafyada bıraktıkları boşluğu yeniden doldurmaları bekleniyor. Biz ne kadar kaçsak da tarihi misyonumuz yakamızı bırakmıyor.

Gerek geçmişten gelen reflekslerimizin varlığı, gerek Balkanlardan Ortadoğu’ya bölge insanının beklentisi bir doğumun arifesinde olduğumuzun göstergesidir.

Beklenen prangalarından kurtulmuş, itibarlı ve güçlü bir Türkiye’dir…

Erkam Tufan Aytav
8/1/2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder