Yiğidim Aslanım Orada Yatıyor
Adem Öğretmenin Allah’a yürümesinin seneyi devriyesinde…
1286 yıl sonra Moğolistan’da ki Tanyukuk anıtlarının yakınına bir başka anıt daha dikildi. O anıtın üstünde şunlar yazıyordu.
Adem gibi ata, can kadar Tatlı
Hizmet için dağlar aşmış kıratlı
Şimdi bir Fatiha bekliyor bizden
Bu da kul olmamın ilk şartı
Yaşamın hizmetti, ölümün hizmet
Tüm dünya arkadan seni etti met
Kanatlan şehidim meydan senindir
Kapılarını açmış bekliyor cennet.
10.03.1967/ 24.08.2006
***
Moğolistan’ın Orkun Havzasında ve Nalayh şehri yakınındaki Tonyukuk Yazıtları İslam öncesi Türk toplumuna ait en önemli eserlerden biri hatta ilkidir.
Yazarı Bilge Tonyukuk; Bilge Kağan'ın kayınbabası ve baş bilicisi yani baş veziridir.
Bu anıtı ihtiyarlık devrinde MS. 720 yılında diktirmiş ve üstündeki yazıları da kendisi yazmıştır. Bilge Tonyukuk taşlarda toplam 62 satırla Göktürklerin, Çin esaretinden nasıl kurtulduğunu, kurtuluş savaşının nasıl yapıldığını anlatır. Baştan sona yapılan kahramanlıkları destanlaştırır.
Bilge Tonyukuk bütün bu kahramanlıkları yazarken bilemezdi tabi ki yıllar sonra o kahramanlıkları gölgede bırakacak, yanı başına başka bir anıtın daha dikileceğini.
1286 yıl sonra ve hem de 15 km uzağına.
***
Kitabelerin 1. taşı doğu yüzünde Bilge Tonyukuk ‘Türk Boyu yine karışıktır, Oğuz’u yine sıkıntıdadır, o sözü işitince gece yine uyuyasım gelmez idi, oturasım gelmez idi’ diyor. Ve orduları harekete geçirdiğini söylüyor.
Aynı Âdem öğretmen gibi. Âdem öğretmenlerden oluşan eğitim ordusu gibi.
‘Bir bilge zatın’ bütün dünyaya, bütün insanlığa İslam’ın güzelliklerini gidin anlatın, insanlığa sevgiyi ve hoşgörüyü götürün, gidin ve dönmeyin demesi karşısında valizini alıyor, eşinin ve çoğunun elinden tutuyor, Moğolistan bozkırlarına gidiyor.
Ama o sadece Oğuz boyu için değil bütün insanlık için yola çıkıyor.
Üstelik dönmemek üzere.
Âdem öğretmenin toprağa düştüğü Nalayh şehrinde, 2001 yılında yapılan kazılarda Göktürk Devleti yöneticilerinden Bilge Kağan’ın mezarı bulunmuştu. Kabrinden 2000’den fazla paha biçilmez eşya, altından yapılmış tacı, kemeri, kullandığı kap-kacak ve süs eşyaları çıkarılmıştı.
Âdem öğretmen ise Bilge Kağan’ın hemen yanı başında sadece kefeni ile yatıyor.
Geride adanmış bir hayat bırakarak.
***
Bir gün ölüm üzerine konuşulurken, birden heyecanla eşi Aysel hanımın ellerine sarılmıştı, ‘eğer burada ölecek olursam, sakın ha beni götürmeye kalkmayın, sadece dirimle değil ölümle de buraya ait olmak için geldim. Bizde bu inanç için çıkılan yolda bir daha geri dönmek olmaz’ demişti Adem öğretmen. Heyecanı, sesindeki titreme ile Aysel hanım’ı hayretler içinde bırakmıştı.
Bu konuşmanın üzerinden çok geçmeden Darhan şehrindeki okulun eksiklerini tespit etmek için çıktıkları yolda trafik kazası geçirmiş, hizmet için çıktığı yolda koşmuş, koşmuş ve nihayet Allah’a yürümüştü.
***
İçim yanıyor hocam demişti eşi Aysel Hanım telefon görüşmesinde Hocaefendiye.
-‘Hepimizin içi yanıyor evladım, senin hayat arkadaşın bizim canımızdı.
-Hocam! Âdem, cenazemi Türkiye’ye götürürsen hakkımı helal etmem demişti. Ne tavsiye edersiniz?
-Ben arkadaşlara gerekeni söyledim. Âdem bey bizim bayrağımızdır. Orada kalacak, bizim ve gelecek nesillerin iftihar kaynağı olacak. Orada kabriyle hizmete devam edecek. İstanbul’da Eyüp Sultan ne ise Moğolistan’da Âdem Bey odur’ demişti Hocaefendi.
Böyle bir iltifata mazhar olmuştu.
Ona kabirde kefeninden başka ne lazımdı ki? Aguşunu açmış Eyüp Sultan bekliyordu onu.
Eyüp Sultan Medineli idi. Allah’ın sevgilisini misafir etmişti. Ama her ne kadar şeceresi Ensari olarak geçse de o aynı zamanda muhacirlerdendi. İstanbul’a yaşlı ve hasta hali ile atının sırtında gelmişti. ‘Ne güzel asker’ iltifatına mazhar olmak için.
Âdem öğretmen de hicretin yolunu tutmuştu. Ülkesinden binlerce kilometre uzaklarda bozkırın ortasında yatıyormuş ne gam. O Eyüp El Ensarilerin saffına karışmıştı.
***
Yıllar önce Fethullah Gülen Hocaefendi’nin İzmir Bozyaka’da ziyaretine gittiğimde yakınında bulunan dostlar odasındaki tahta bavulunu göstermişlerdi. Üzerinde sarı metal kilidinin olduğu tahta bavulunu. Dünyalık adına neyi varsa işte o bavulun içine koyup Korucuk köyünden o tahta bavulu ile yola çıkmış. Yıllar geçmiş ama o tahta bavulunu hep bir köşede tutmuş, atmamış.
Âdem öğretmen ne ilkti ne son olacak. Âdem öğretmen artık özel isim değil. Arkadan binlerce âdem öğretmen bir elinde bavulları bir ellerinde sevgiden meşalelerle yollarına devam edecekler.
Şimdi Âdem öğretmenlerin ellerinde bavullarla dünyanın dört bir tarafına hicret ettiklerini düşünüyorum da, eğer bu hareketin bir sembolü olacak ise o sembol o ‘Tahta Bavul’ olabilir ancak.
Bu dünyasını bir bavuluna sığdırabilenlerin destanıdır.
***
Âdem hocam; her akşam olduğunda kabrin gözümün önünde tülleniyor. Biliyorum akşam orada Türkiye’ye göre çok erken oluyor. Sen yıldızları daha erken görüyorsun. O karanlıkta, bir tepenin üstündeki kabrini düşünüyorum. Benim gibi mücrimleri de yanına kabul eder misin bilmiyorum.
Ama biliyorum ki sen Moğolistan’ın Eyüp Sultanı olma iltifatına mazhar oldun.
Uzun bozkır gecelerinde abide gibi yatarken, kabrin Makber şairinin dediği gibi;
‘Her yer karanlık pür nur o mevki’.
Allah şefaatine nail eylesin.
Erkam Tufan Aytav
28 Ağustos 2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder