Putin Başkan Zenit Şampiyon.
“Medeniyetler arası diyalog ve Ortadoğu’nun geleceği” konulu forum için Saint Petersburg’tayız. Forum sonrası kültürel program çerçevesinde şehri geziyoruz. Günlerden Pazar. Şehirde bir heyecan hali var. Petersburgluların kulakları Moskova’da. “Zenit” ile “Spartak Moskova” arasındaki maçta. Derken maç bitiyor, Fatih Tekkenin de oynadığı Petersburg takımı Zenit 1-0 yeniyor ve 23 yıl aradan sonra şampiyon oluyor. Nevskiy caddesi birden ana baba gününe dönüyor. Akşam saatlerinde Zenit şehre giriş yapıyor. Polis ve taraftar korteji ile takımın otobüsü caddede ağır ağır ilerliyor. Bizler de Petersburglular gibi şampiyonu alkışlıyoruz.
Zenit ile Spartak maçının heyecanı herhangi bir futbol karşılaşması heyecanından öte bir şey. Bu heyecan bizlere 300 yıldan beri var olan Petersburg ile Moskova arasındaki çekişmeyi ve rekabeti çok iyi anlatıyor.
Putin bildiğiniz gibi daha önce Petersburg şehrinin vali yardımcılığını yapmış bir Petersburglu. Devlet başkanı olması ile birlikte hemşehrilerini bütün devlet kadrolarına yerleştirdiği bilinen bir gerçek. Putin, uluslararası toplantılarını çoğunlukla bu şehirde yapıyor. İki şehir arası rekabette son raunt Petersburg’un yani. Hele birde arkasından şampiyonluk gelince galibiyet taçlanmış oldu.
Putin başkan zenit şampiyon
Şehri 1703 yılında bizim deli dediğimiz, Rusların büyük dediği Petro kurmuş. Biz de deli ifadesini akıl hastası anlamında değil de çılgın anlamında kullanmışız. Evet, Petro tam bir çılgın imiş. Gençliğinde Avrupa’nın tersanelerinde çalışmış, gemi yapmayı öğrenmiş, bir çarın yapmayacağı şeyler yapmış.
Başlangıçta Karadeniz’e inmek istemiş, ama başaramamış. Kuzeye yönelmiş. İsveç’in elinden başlangıçta bataklık olan bu toprakları almış.
Şehrin Kan, gözyaşı ve kemikler üzerine kurulduğu söylenir. Ucuz iş gücü olarak toprak kölelerini, İsveç esirlerini çalıştırmış.
Avrupa hayranı olan Petro Petersburg’un Avrupa’nın en güzel şehri olmasını istemiş ve bunu başarmış. Petro’nun Almanya özelinde Avrupa hayranlığı dillere destan. Bu açıdan Petersburg bir Rus şehrinden ziyade Alman şehri gibi.
Şehrin adını bile Almanca bir kelime olan Saint Petersburg koymuş. Almancada Aziz Petro’nun şehri anlamına geliyor. Aziz Petro aklımızı karıştırmasın. Bu Petro havari Aziz Petrus. Yani şehrin adı Büyük Petro’dan gelmiyor.
Başlangıçta Saint Petersburg olan şehrin ismi 1914 yılında Rusçada gene aynı anlama gelen Petrograd adını almış. Daha sonra Leningrad olmuş ve nihayet Saint Petersburg ismine geri dönülmüş.
Şehir adeta açık hava müzesi… Sanat ve kültür başkenti… 100 civarında müzeye sahip.
Neva nehri şehrin içinden geçiyor, kolları 42 ada oluşturmuş. 400 civarında köprü var. Bunlardan 21’i açılabilen köprü.
Neva, Kasım ayından itibaren donarmış. Ancak küresel ısınma Petersburg’u da etkilemiş, biz orada iken nehir hâlâ donmamıştı. Donunca yürüyerek karşıya geçilebiliyormuş.
1955’te kurulmuş olan metro hakikaten görülmeye değer. Toprak altında müze olarak yapılmış, durakları heykeller, işlemeler, sanat eserleri süslüyor.
5 milyon nüfusa sahip şehir, Kuzey Kutbu’na yakın en büyük şehir unvanına da sahip. Bu sebeple en uzun geceler ve en uzun gündüzlerin yaşanlığı şehirlerden. Beyaz geceleri ile meşhur. Beyaz geceler döneminde saat 23.30 da güneş batıyor hava parlament mavisi rengini alıyor. 03.00’lerde tekrar doğuyor. Tabii bütün şehir ayakta.
Şehrin dillere destan güzelliğinin yanında hiç mi olumsuz tarafı yok. Elbette var. 2 milyon aracı olan şehirde trafik berbat. İstanbul’u aratmıyor. İlkbahar ve sonbaharda deniz tarafından esen kuvvetli rüzgârlar yüzünden şehir sürekli su baskınlarına uğruyor. Bu güne kadar 300 yılda 300 kere su baskını olmuş.
İshakiyevsky kilisesi ve meydanı görülmeye değer mekânlardan biri. 1818–1858 yıllarında yapılan bu kilise Rusya’nın en büyük kilisesi. Çar ve ailesi bu kilisede ibadet edermiş, yani bizdeki Ulucamiye tekabül ediyor. 1932 de kapanıyor. 1991 de tekrar açılıyor. Şu an devlet müzesi statüsünde ancak bir köşede günlük ibadetler yapılabiliyor.
Bizim Demreli Noel Baba yani Aziz Nikolas Ortodokslukta çok önemli bir yer tutuyor. Denizcilerin koruyucusu kabul ediliyor. Bu sebeple kiliselerin dış cepheleri açık maviye boyanmış.
Şehirde bir de güzel bir cami mevcut. Tatar cami… Özbek mimarisi ve mavi kubbesi ile göz dolduruyor. Camide bir Türk’e rast geldik. Sorduk, camide imamlık yapıyormuş. Bizim Diyanet İşleri Başkanlığı tayin etmiş.
Slav Hemşerim
Zenit takımının otobüsle Nevsky caddesinden geçişini izlerken Lenin’in ‘devrimin yolları Nevsky caddesi gibi düz değildir’ sözü aklıma geliyor ve zaman tüneline giriyorum. Lenin kalabalıklara bu mekânda ‘yoldaşlar dün erkendi yarın çok geç, bu gün’ diyor ve kalabalıklar çarın sarayına yürüyor. Bir dönem kapanıyor ve yeni bir dönem açılıyor.
Bu düşünceler içerisinde iken beni zaman tünelinden bir Slav genci çıkarıyor. Bizim Türk olduğumuzu anlayan bu genç yanımıza geliyor ve bizimle Türkçe konuşmaya başlıyor.
Türkçe konuşması ve davranışlarındaki terbiye bizleri şaşırtıyor.
Ukrayna’da Türk lisesini bitirmiş olan bu Slav genç Petersburg’a üniversite okumaya geldiğini söylüyor.
Her davranışı ile sanki bizden biri, gurbette bir hemşehrimizi görmüş gibi oluyoruz.
İlk kez görüşmemize ve daha önce hiç tanışmamamıza rağmen tarifi imkânsız sıcak duygular içerisinde birbirimize sarılıyoruz.
Biz ‘hasret’ giderirken diğer tarafta Nevsky caddesinde, Şampiyon Zenit çığlıkları yükselmeye devam ediyor.
Erkam Tufan Aytav
13 Kasım 2007
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder