20 Mayıs 2010 Perşembe

WASP ile LAST’ın akıbeti ne olacak?

WASP ile LAST’ın akıbeti ne olacak?

ABD’de Demokrat Parti, 47 yaşındaki "siyahi" Illinois Senatörü Barack Obama’yı resmen ABD Başkan adayı olarak ilan etti. ABD tarihinde ilk kez bir siyah, başkanlığa aday gösterilmiş oldu.
Pek çok kişi, 4 Kasım seçimlerinde Obama seçilemese bile resmen aday olması ırk ayrımcılığından bu gün itibari ile ABD’nin ne noktaya geldiğini ciddi bir gösterge olarak görüyorlar.

1953 yılında Rosa Parks’ın otobüste yerini beyaza vermek zorunda olduğu halde yerini vermemesi ile başlayan eşit haklar mücadelesi Martin Luther King’le devam etmişti.

İşte bugün bir siyahî ABD’nin başkan adayı. Kongrede bulunan zencilerin gözyaşlarını tutamamaları çok dikkat çekici idi.

Ekranlardan dökülen gözyaşlarını seyrederken kendimi bir tuhaf hissettim.

İnsanın fikrinden, inancından, kıyafetinden, Türk olmamasından dolayı aşağılanmasına yabancı değiliz de, renginden dolayı aşağılanmasına biraz yabancıyız.

Ancak ben ABD’de siyahî birinin başkan adayı olmasına karşı biraz şüpheli baktığımı ifade etmek isterim.

ABD’nin kurucu unsuru kısaca WASP’tır. Yani White (Beyaz), Anglo-Sakson, Protestan. Bu grup devletin çekirdeğini temsil eder. Birinci sınıf vatandaş olmak anlamına gelir.

WASP’ın doğum oranlarının azlığına mukabil, Latinlerin ve siyahîlerin nüfuslarının hızla artması ABD derin devleti için tehlike olarak görülür.

Bütün bunlara rağmen siyahî birinin başkan adayı olabilmesi ya mevcut oligarşinin kısmen de olsa yıkılması anlamına gelir ki bu iyimser bir düşüncedir. Ya da beyazlaştırılmış yani devşirilmiş bir siyahînin siyaset gereği mevcut oligarşi tarafından rol verilmesi demektir.

Hangisinin doğru olduğunu zaman gösterecek tabii ki.

Fakat bu WASP meselesi ve oligarşik yönetim aslında bize hiç de yabancı şeyler değildir. Bu açıdan ABD ile Türkiye ortak özellikler gösterir.

Taraf gazetesi yazarı Sayın Rasim Ozan Kütahyalı’nın literatürümüze kazandırdığı LAST kavramı vardır. Yani Laik yaşam tarzlı, Sünni, Türk olmak.

İşte bizim oligarşimizin kısaca tanımı budur. O oligarşinin de ayrı bir oligarşisi vardır yani has daire. O da ayrı mesele.

Sistemimiz işte bu üç sıfat üzerine kuruludur. Laik yaşam tarzlı olmak, Sünni olmak ve Türk olmak.

Eğer dininizi önemsiyorsanız, inançlarınızı yaşama gayreti içerisinde iseniz, ya da alevi iseniz ya da Ermeni, Rum, Yahudi iseniz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olsanız bile siz makbul vatandaş sayılmazsınız. İç düşman olarak görülmeye, yobaz olarak nitelenmeye, devletini yıkmaya çalışan biri olarak bu topraklarda yaşamaya sesinizi çıkarmadan alışmanız lazım.

Bunun böyle olmadığını kim iddia edebilir? Binlerce gencin inancından dolayı, kıyafetinden dolayı üniversitelere sokulmadığı, ‘çok istiyorlarsa Suudi Arabistan’a okumaya gitsinler’ dendiği bir ülkede yaşamıyor muyuz?

Ya devletin üst düzey bürokrasisine gelmek için eşinin başının örtülü olup olmadığını kontrol amacı ile kapıcı Murtaza üzerinden istihbarat yapmalar neyin nesi?

Sünnilik de sistem içerisinde sadece bir kimliktir. Ama önemli bir kimliktir. Sünni iseniz ancak laik yaşam tarzı kaydı ile makbul vatandaş olabilirsiniz.

Kürt olmak başlı başına bir problemdir. Ya laik yaşam tarzlı olmayan dindar bir Kürtseniz? Hem şeriatçı hem öteki olursunuz.

Sünni olmayan bir vatandaşın Aleviliğini saklama ihtiyacını nasıl izah ediyorsunuz? Aleviler neden Diyanet işlerinde temsil edilmez ve daima ikinci sınıf vatandaş muamelesi görür?

Türk olmanın da esası Müslüman olmaktır bu topraklarda. Yani laik devlette dini tasnif.
Siz hiç gayri Müslim yani Türk olmayan Ermeni, Yahudi savcı, subay, vali gördünüz mü? Peki neden?

Neden gayri Müslim vatandaşlarımızın vakıf arazileri gasp edilir, adam yerine konmazlar? İç düşman oldukları için mi?

Türkiye artık bir düşünüm yaşıyor. Kendi kimliklerimizle var olabilmemin, çoğulcu demokrasinin sancıları bu.

Kırsaldan, önce şehrin varoşlarına, arkasından da şehrin merkezine aslında sistemin merkezine talip sosyolojik bir hareket. Yani çevreden merkeze doğru bir yürüyüş.

Çevreden gelenler artık ben de varım diyor. Siyasetinden, ekonomiye oradan bürokrasiye her şey yeniden yapılanma sancıları yaşıyor.

Oligarşi doğal olarak bundan çok rahatsız oluyor. Yeşil sermaye diyor, çarıklı diyor, iç düşman diyor. Sürekli itiyor ve statükoyu devam ettirmeye çalışıyor.

Dengelerin yerinden oynadığı, derin devletten derin millete doğru bir orijin kaymasıdır bunun adı.

Ülkemizde yaşanan toplumsal katmanlardaki bu hareketlilik sonucunda toplumun bütününü kucaklamayan, kendisi gibi düşünmeyenleri dışlayıcı yeni bir oligarşi doğacaksa değişen fazla bir şey olmaz.

Çok önemli bir eşikten geçiyoruz. Bu konuda LAST olmayanlar söylem düzeyinden öte davranışları ile bunu ispat etmek zorundalar.

“Bir rüyam var, gün gelecek, eski kölelerin evlatlarıyla eski köle sahiplerinin evlatları, Georgia’nın kızıl tepelerinde kardeşlik sofrasına birlikte oturacaklar..." demişti Martin Luther King.

İşte mesele yeni oligarşiler üretmeden sofraya birlikte oturabilmek.

Bizim de Martin Luther King gibi bir rüyamız var.

Tam demokrasi ile yönetilen, hiç kimsenin inancından, fikrinden, ırkından dolayı aşağılanmadığı, herkesin eşit ve birinci sınıf vatandaş olduğu, kimsenin daha fazla sahibi olmadığı bir Türkiye.

Türkiye’de mevcut oligarşinin zorlandığı bir süreç içerisinde, ABD’de siyahî birinin başkan adayı olabilmesi zamanlama açısından paralellik oldukça ilginç.

Önümüzdeki dönem WASP ile LAST ın akıbeti daha net ortaya çıkacak.
Bekleyelim görelim.


Erkam Tufan Aytav
29 Ağu. 08

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder