RODOS’TA BAYRAM NAMAZI
Güller adası anlamına gelen Rodos’a gitmek elbette her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı için heyecan vericidir. 389 sene gibi uzun bir süre Osmanlı hâkimiyetinde kalmış bir stratejik bir ada olan Rodos’u ziyaret elbette ben de heyecan uyandırdı. Üstelik bu üçüncü gidişim olmasına rağmen.
Ancak beni adayı ziyaret eden diğer Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından bir farkım daha vardı. Baba tarafından Rodoslu olmak gibi. Rodosluların ifadesi ile 1522’de ‘Kanuni Sultan Süleyman Efendimiz’ tarafından fethedilmesi ile adaya göçmüş bir ailenin çocuğu olmak, adada hem Osmanlı geçmişimizin hem de aile geçmişimizin izlerini sürmek tahmin edeceğiniz gibi Rodos’a her gittiğimde beni ziyadesi ile heyecanlandırmıştır.
Rodos’ta Osmanlı döneminden kalma çok sayıda eser mevcut. Bugün ayakta kalmış 7 camisi var. Fakat bunlardan sadece bir tanesi ibadete açık. İbrahim Paşa camii. Diğerleri yıllardır restorasyon geçiriyor. AB fonlarıyla restorasyonu tamamlanan camiler ise müze olarak kullanıma açılıyor.
Murat Dede
Murad Paşa Külliyesi açık imaretlerden bir tanesi. Çam ağaçlarıyla kaplı külliyede cami, türbe ve Osmanlı mezarları var. Osmanlı donanması ne zaman Akdeniz’e açılsa Murat Paşa’nın kabrini topla selamlayıp gidermiş. Murat paşa’yı ziyaretimiz esnasında ziyaretçi defterini inceleme fırsatı buldum. Rumca yazılmış yazılar dikkatimi çekti. Bir yunanlı genç ‘Sevgili Murat Dede diye yazısına başlamış ve dileklerini sıralamış. Anlaşılan Murat Paşa sadece Türk cemaatinin değil Yunanlıların da saygı gösterdiği bir şahsiyet. Osmanlı mezarları içerisinde adada sürgün yaşamış Kırım hanlarının mezarlarına da rastlamak mümkün.
Elbette adadaki Osmanlı eserleri ortak hafızamız ve tarihi kimliğimiz adına çok şeyler ifade ediyor. O eserlerin korunması ve yaşatılması hayati öneme sahip. Ancak en az onun kadar önemlisi adada yaşayan Osmanlı bakiyesi soydaşlarımızın kültürel ve manevi iç dünyaları.
Adada bir rivayete göre 2000 bir rivayete göre de 3500 soydaşımız yaşıyor. Bizi adaya gezdiren müzisyen Osman Osmancıkzade’ye 1500 kişilik farkı sorduğumda acı bir tebessüm ile, olsa olsa bu fark Türkçeyi unutmuş, dil unutulunca da Türklük adına bir şeyleri kalmamış bir kitlenin varlığını ifade eder dedi.
Rodos’ta bayram eğlencesi
Soydaşlarımız bir araya gelip Rodos Müslümanları Dayanışma Derneğini kurmuşlar. Güzel bir teşebbüs. Dernek Bayram akşamı Bayram eğlencesi düzenlemişti. Davet ettiler gittik. Büyükçe bir düğün salonu tutulmuş, soydaşlar eşleri ile birlikte gayet şık elbiseler ile eğlenceye gelmişler. Geceye Yunan bir bakanın ve Belediye üst düzey yetkilerinin gelmesi güzel bir manzara idi. Çocuklar folklar gösterisi ile geceye renk kattılar.
Yemekler yenildi, eğlenildi. Ancak bir şey dikkatimi çekti. Gecede çalınan şarkıların büyük bir kısmı Rumcaydı. Çok az Türkçe şarkı çalındı. Nedenini sorduğumda dernek yetkililerinin tercihi olduğunu söylediler. Derneğin başkanı da zaten Türkçe bilmiyormuş. Buyurun cenaze namazına.
Adada Yunanlıların kültürel anlamda bir baskılarının söz konusu olmadığını soydaşlarımız ifade ettiler. Ancak ciddi bir dejenerasyon söz konusu olduğu muhakkak. Bunun en büyük sebeplerinden birinin de Türk okulunun ve kültür merkezinin olmaması.
Soydaşlarımızın kültürel ve manevi dünyalarının ihyası ve idamesi için AB fonları ve Yunan hükümetinin desteklerini beklemek herhalde anlamsız olacaktır. Bu konuda Türk devletinin yapacağı çok şeyler olmalı.
Medeniyetler arası diyalog toplantısı için gittiğim Rodos’ta en güzel dakikalarımı tek açık cami olan İbrahim Paşa camiinde kıldığım bayram namazında ve akabinde bayramlaşmada yaşadım.
Ben bayram namazı için Rodos’un dar sokaklarında hızlıca ilerlerken kadın erkek, çoluk çocuk soydaşlar camiye koşuyorlardı. Herkes bayramlıklarını giymiş ve büyük bir heyecan içerisinde idi.
Cami tıklım tıklımdı. Müftü efendi vaaz ediyor, camilerin kimliğimizdeki yerini hele hele ana yurttan uzaklarda ne anlama geldiğini anlatıyordu.
Asırlarca Türk cemaatinin bir arada kalması için tutkal görevi görmüş bu camii. Hanımlar caminin balkonunda vaazı huşu içinde dinliyorlar ve namaz esnasında dua ediyorlardı. Hep beraber tekbirler getirildi.
Bayram namazında cemaatin içerisinde ünlü simalar da vardı. Hemen arkamda Aydın Doğan, Ertuğrul Özkök, Mehmet Y. Yılmaz, Ahmet Hakan Coşkun ve Fehmi Koru omuz omuza birlikte saf tutmuşlardı. Hep beraber namaz kıldık. Görülmeye değerdi.
Haftalar öncesinden Hürriyet yazarı Mehmet Y. Yılmaz; Aydın Doğan ve Ertuğrul Özkök ile önümüzdeki bayram namazını Rodos’ta kılacaklarını yazmıştı. Bu yazı üzerine de Taha Kıvanç mahlaslı Fehmi Koru Rodos şövalyeleri başlıklı eleştirel bir makale kaleme almıştı.
Aydın Doğan yazarlarını camiye ve namaza götüren patron olarak tarihe de geçmiş oldu.
Aydın Doğan, "Yunanlılar yortularında İstanbul'a gelip Fener'deki âyine katılıyorlar da, biz neden burada ecdat camilerinde bayram namazı kılmıyoruz?" diye Ertuğrul Özkök’e ve Mehmet Y. Yılmaz’a sormuş... fikir bu şekilde ortaya çıkmış. Rodos’ta bayram namazı kılmak ve oradaki duyguları paylaşmak istemişler. Böylelikle Aydın Doğan yazarlarını camiye ve namaza götüren patron olarak tarihe de geçmiş oldu.
Aydın beyin özel uçağı ile Rodos’a gelmişler.
Camiden çıkıldı ve asırların geleneği üzere 200 metre ileride Ahmet Aga Kütüphanesine hep beraber yürüyerek bayramlaşmaya gidildi. Aydın bey bu yürüyüş esnasında büyük bir keyif ile çocukluk hatıralarından bahsetti, amcalarının kendisine el öpünce nasıl demir para verdiklerini anlattı. Anlatırken adeta çocukluğunu tekrar yaşadı. 71 yaşında olduğunu artık yaşlandığını ifade etti. Bu yürüyüş esnasında ilaçlarını yanına almadığı için Aydın beyin zorlandığını gözlemledim.
Kütüphanede toplu bayramlaşma oldu, herkes birbirine sarıldı, eller öpüldü. İkramlar yapıldı. O sırada Sedat Ergin’in arkadan kütüphaneye geldiğini gördüm. Fehmi Koru hemen takıldı camide yoktunuz uyanamadınız galiba diye. Sedat bey de uyanamadığını ancak bayramlaşmaya yetişebildiğini ifade etti.
Bu sefer Özkök müftünün yanında duran Ahmet Hakan’da takıldı. Bakıyorum hiç hocaların yanından ayrılmıyorsun deyince Ahmet hakan’da bugüne kadar benim bütün dostların hep hocalardan oldu diye espriyi patlattı.
Bayramlaşma sonrası kütüphaneden ayrıldık. Aydın Doğan ve ekibi otellerine geçtiler. Biz de Medeniyetler arası diyalog toplantısına kaldığımız yerden devam etmek için yola koyulduk.
Gezi sonrasında Rodos’ta kılmış olduğu bayram namazını değerlendiren Ertuğrul Özkök samimi bir ifade ile köşesinde şöyle yazmıştı;
“HAFIZAMI yokluyorum. Son defa bir bayram namazını ne zaman kılmıştım? Belki de şöyle sormak daha doğru olur.
Cenaze namazları dışında son defa ne zaman namaz kılmıştım? Şimdi tam hatırlayamıyorum. Ya orta iki, ya da orta son sınıfta olmalı.
Demek ki 40 yıldan fazla olmuş.
Kırk küsur yıldan sonra bugün ilk defa bir bayram namazını kılmış olacağım.”
İnsan düşünmeden edemiyor. Medeniyetler arası diyalogun, öteki medeniyetler ile ilişkiye geçmenin, anlamaya çalışmanın gündemde olduğu bir dünyada aydınlarımızın kendi medeniyetleri ile de diyalog kurmaya başlaması, “Dedelerimizin gençliğinde namaz kıldığı camilerde bir bayram namazı kılmanın bana ne tür duygular yaşatacağını merak ediyorum” diyerek cami ile cemaat ile kaynaşması ne kadar güzel.
Ne kadar özlemişiz…
Erkam Tufan Aytav
15 Eki. 07
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder